Hala kamyondaydık. Bilmem kaç saattir gidiyorduk. Acıkmıştım. Yorulmuştum. Güçsüzdüm. Kendimi toparlayamıyordum kısaca.
Öylece o çocuğun beni oturttuğu gibi yığılıp kalmıştım aynı yere. Diğerleri de çözülmüştü ama kimse kaçmaya cesaret edemiyordu.
Konuşuyorlar plan yapmaya çalışıyordu. Kamyon durdu. Kapı açılma sesi ardından buraya yürüyüş ve yine gıcırdayarak bizin kaşımızın açılış sesi.
Gece olmuştu.
—Burada mola veriyoruz. Yarın erkenden yine yola çıkıcaz. Kaçmaya çalışmayın. Yakalanırsınız.
Kapıyı kapatırken seslendim.
—Azcık hava alsın ya boğulduk burda. Kaçmıyoz burdayız işte.
—Hah bir kız emir veriyor. Diyip kapıyı kapadı.
O bir kızı küçümsemiş miydi? Hemde bir cadıyı. O şimdi görürdü. Ayağa kalkmamla kapılar geriye doğru savruldu. Oraya doğru ilerlediğimde adam anında bir _tüfek mi her neyse hiç bilmediğim bir alan_ kapıp gelmişti.
Bana doğru yöneltirken ilerledim ve ucunu tutup. Aşağı indirmeye çalıştım. Artislik buraya kadarmış. Tabi ki başaramadım. Az önceki gücüme ne olmuştu. Hani kapılar falan savrulmuştu.
—Vay ne kadar güzel bir şey böyle yeni mi aldın amcacım?
—Aptal git ve otur yerine.
—Ben senin aptalına...
Kısık sesle mırıldanıp kendimi geri yerime bildiğiniz bıraktım. O çocuk düşüşümü hafifletirken gücüm yine yok olmuştu.
Niye böyle oluyordu ki. Şurda bir ritüel bir ayinde yapamazdım. Kimi kurban edicektim ki? Ateşte yoktu. Aslında vardı da yanıcak bir şey yoktu.
—Dedim tam bizi kurtarıyor noldu birden öyle?
Diye biri sordu. Onlar tanışmıştı da ben tanışmamıştım. Dinlememiştim onları daha doğrusu.
—Muhtemelen gücüm bir yerlerime kaçmıştır. İyice ağzımda bozuldu ya.
—Yalnız o kapılar nasıl açıldı öyle?
Hakketen nasıl açıldı o kapılar. Bir şeyde mırıldanmamıştım.
—Tamam herkes uyusun. Kimse kaçmaya da çalışmasın. Oraya gidip ordakileri kurtardıktan sonra hep birlikte gidicez.
—Benim öyle bir zorunluluğum yok. Siz ne isterseniz onu yapın. Gücümü bulur bulmaz ben gidiyorum.
—Öyle düşünme. Ordakilerinde yardıma ihtiyacı vardır.
İşte o an aklıma bir şey geldi. Ateşi kullanıyordu. Elementçi miydi? Hem de bu yardımsever düşünce.
Gözlerimi açarak ona baktım. Ayağa kalkamadığımdan emekleyerek önüne gittim. Çenesini kavrayıp sağa sola yatırdım. Herkes anlam vermek ister gibi bakıyordu.
—Ne yaptığını sorabilir miyim?
—Pis ırkını çözmeye çalışıyorum.
Elimi göğsüne tam kalbinin üzerine koydum. Gözlerimi kapadım. Çok değişikti. Aynı bizim gibi damarlarında ateş dolaşıyordu. Bizimse enerji dolaşırdı.
Elimin ısındığını hissetmemle gözkerimi açtım. Karşımda çocuk yanıyordu.
Elimi geri çektiğimde ateş anında söndü.
—Sen ne yapıyorsun dahası kimsin sen?
—Bizden bahsettiklerine eminim.
Sırıttım ve cümlemi kurarken elimi uzattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Madelaine Blackpearl (Tamamlandı)
ФэнтезиHer birinin asası doğanın onlara kendisinden bahşettiği birer sihirli sopa. Sopa diyerek onları ezdiğimi düşünmeyin. Onlar doğanın sevilen çocukları. Bizse sevilmeyeniz.