Ellerimde yine o demir şeyler vardı. Dünkü olaya şahit olduktan sonra buram buram korktuklarının kokusunu alıyordum. Aslında bunun herkes farkındaydı.
Güçlerim birden geldiği için kullanımım kontrolsüzdü. Onları eski haline döndürdüğüm an benimle gelmek isteyenlerle gidiyordum.
Yemekhanede herkesten ayrı bir yere oturtmuşlardı. Onlarda farkındalardı sadece izin verdiğimi. İstesem gidebileceğim biliyorlardı.
Masada öylece otururken yemek yeme ihtiyacım yoktu. Güçlerim çoğaldıkça bazı şeyleri yapmasam da oluyordu.
Ailemin yanına dönüp bir kez daha herkesi kurtarmam gerekiyordu. Durumları Aresin anlattığı kadarıyla kötüydü.
Büyü yapmanın yasaklanmış olması da ne demekti? Madelaine Blackpearl yaşadığı sürece böyle bir şey olmuycaktı.
Yemek saati bittiğinde kalktık yine antrenman odasına giderken bense güçlerime sahip çıkmanın yolunu bulmalıydım. Eskisinden daha güçlülerdi. Dinlenmiş olmalılardı. Kesinlikle benimle savaşmaya hazırlardı.
Ellerimdeki demirleri yok ettim. Görevli bir şey diyemezken şaşkındı.
Herkesten uzağa oturdum. Yanıma Vincent geldi.
—Asıl gücümü görmek nasıl? Diye sordum ona.
—Oldukça etkileyici. Dün olanları gördükten sonra tanrıçayı yenmen çokta garip gelmiyor.
—Yarın gidiyoruz. Bana ihtiyaçları var. Yanlarında olmalıyım. Bir felaketi gönderirken daha büyük bir felaket getirmişim. Onu engellemeliyim.
—Ölme ihtimalin?
—Geçen seferkiyle eşit. Karşımdaki kişi daha güçlü olabilir. Ama bende şuan daha güçlüyüm. Hem de kontrolü bile elimde zor tutucak kadar.
—Şuan da zorlanıyor musun?
—Evet. Hem de oldukça.
—Bir yolu var mı?
Ona baktım.
—Aslında sana yeni yetenekler versem biraz daha kolaylaşabilir gibi. İster misin onlar gibi olmak?
—Sanırım istemiyorum. Sinirlendiğimde birine bakarak onu öldürmek kesinlikle bana göre değil.Kafamı salladım. İstemiyorsa konu kapanmıştır.
Elimde gümüş enerjiyle bir top yaptım.
—Bunu şuan istediğim şekilde bile yapamıyorum. Tamamen gümüş değil görüyor musun? Arada kırmızılar ve maviler var. Bu da demek oluyor ki hala kontrol edemiyorum. Bu enerjileri birbirinden ayırıp istediğim gibi kullandığımda kontrol edebildiğim belli olucak.
—Bu çok inanılmaz. İçinde üç tane güç mü taşıyorsun?
—Aslında iki tane daha var. Ama onlara yoğunlaşmadığım için şimdilik üç tane. İkisi bana ait. Biri ise başka bir cadının. Çok güçlü bir cadının.
—Amentia'nın mı?
—Evet ama öldü. Kolyesi bende. Enerjisini artık tamamen ben kontrol ediyorum. Yani etmeye çalışıyorum.
—İki tane gücün var onlar neler?
—Mavi olan benim doğduğumdan beri kullandığım Tanrıçanın bahşettiği güç. Gümüş ise kendi benliğimin enerjisi. Saf enerjim. İçinde kötülük olmayan en doğal haliyle kalmış olan enerjim. Onu bulmak çok da kolay olmadı.
—Çok ilginç. Sanırım senin dünyanda olmak isterdim.
—Her şey düzeldiğinde seni oraya götürebilirim belki.
—Cadıların arasına mı?
—Evet. Merak etme hepsi benim kadar güçlü değil. Hatta hiç biri benim kadar güçlü değil.
—Ortalama bir cadıdan kaç kat daha güçlüsün.
—Yüzlerce kat. Abartmıyorum. Tanrıçayı öldürmüş biriyim ben. Tüm cadılar hatta büyücüler bile aynı anda tanrıçaya saldırsa öldüremezler.
—Peki madem öyle onlarda senin kadar güçlenemezler mi?
—Benim bu kadar güçlü olmamın nedeni mirasçı olmam. Üç büyük cadının da enerjisini taşıyorum. Hem de artık öldükleri için saf enerjileriyle birlikte. Ondan şuan bu kadar zorlanıyorum ya.
—Anlıyorum. Işınlanabiliyor musun? Ya da görünmez olabiliyor musun?
—Elbette bunlar basit şeyler. Buradan nasıl çıkıcağımızı sandın. Işınlanıcaz.
—Bizi ışınla merak ediyorum.
—Gece odanda olucam. O zaman ışınlanırız. Biraz gezeriz. Sonrada sabah hep birlikte eve döneriz.
Kafasını salladı.
—Seni bir daha görebilecek miyim?
—İstediğin zaman. Unuttun mu Madelaine diye fısıldaman yeterli. Müsait olduğum süre boyunca gelirim.
—Ben neden buna inanmıyorum.
—Çünkü çok yakında beni sevmekten vazgeçmek zorunda kaldığını farkediceksin. Daha sonrasında eski sevgilinin aslında ölmediğini öğreniceksin. Onlarla uğraşırken başka bir kıza aşık olucak ve ömrünü onla geçiriceksin.
—Şuan hayatımın heyecanı kalmadı.
—Üzgünüm bir daha söylemem. Ama şuan tüm hayatını sana anlatabilirim. Bu arada elinde daha önce 350 sene yaşıycağını görmüştüm. Çok komik değil mi?
—Ne?
—Hayır hayır öyle değilmiş. 35 yaşında çocuğun olucağının göstergesiymiş.
—Sanırım bunu da söylemesen olurdu.
—Ağzımdan dökülüveriyor. İnsan olduğun için çok kolay görüyorum geleceğini de. Pardon bir daha olmaz.Güldü. Bir de kendi geleceğimi görebilsem güzel olurdu.
...
—Vincent uyudun mu? Hani ışınlanıp gezicektk. Kalksana.
—Ben vazgeçtim. Uyumak istiyorum. Hatta gel sende benle uyu.Havalandığım gibi kendim kollarının arasında buldum. Kafasını kafamın üzerine koydu ve uyumaya devam etti. Ona göz devirdim. Kısa süreli de olsa hoşlanmıştım ondan. İlginçti. Madelaine'ninde sevebildiğini öğrenmiştim.
Kafamı göğsüne yaslayıp gözlerimi kapadım. Belki de onu son kez görüceğimden birlikte uyumanın bir zararı olmazdı.
...—Evet şimdi kimler gelmek istiyor? Herkes mi?
—Madelaine hiç bir yere gidemezsiniz. Diye bağırdı odaya giren onlarca asker ve görevliler.
—Pardon beni siz m durdurucaksınız. Önüme 8 milyar insanı dizseniz hiç bir şey yapamazsınız. Üzgünüm.
Arkamdaki deneklerin korktuğunu hissedebiliyordum.
Silahlar bize doğrultulmuştu. Elimi yukarı kaldırdım. Gülümseyerek şıklattığımda mavi enerji bizi boş bir sokağa ışınlamıştı.
—Sizi tanımak güzeldi. Hepinizin adını öğrenemedim. Ya da numaralarınızı ezberleyemedim desem daha doğru olur. Her neyse bir daha görüşeceğimizi sanmıyorum. Emin olun bundan sonraki hayatınız güzel geçiçek. Size hediyem bu.
Elimi uzattım. Soldan sağa doğru yavaşça götürdüm. Gümüş enerji etraflarını sardı ve yok oldu.
Ardından benim etrafımı da sardığında son kez Vincent'a bakıp gülümsedim ve evime kendi odama ışınlandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Madelaine Blackpearl (Tamamlandı)
FantasyHer birinin asası doğanın onlara kendisinden bahşettiği birer sihirli sopa. Sopa diyerek onları ezdiğimi düşünmeyin. Onlar doğanın sevilen çocukları. Bizse sevilmeyeniz.