—Bakın beni dinlemek zorundasınız.
Bu uğraşlarımın sebebinin bir elf olması kesinlikle sinir bozucuydu. Onca cadı varken gidip bir elften hoşlanmakta neydi?
Mahzene koşarak biri indi.
—Saldırı mesajı var. Yarına kadar burda olurlarmış. Kadınlar ve çocukları gizli bölüme alıyoruz.
—Cadı ne olucak? Diye sordu muhafız.
—O da bir kadın değil mi? Onu da alalım.
—Ama tehlikeli de.
—Savaşabilirim. Size yardım ederim dedim. Parmaklıkları sımsıkı tutarken.
—Karşı tarafa yardım da bulunmuyacağını nerden bilelim?
Sustum. Bilemezlerdi. Karşı tarafa yardım etmezdim ama onlara bunu inandıramazdım.
Bu özel elf sihri yüzünden parmaklıklara hiç bir şey yapamıyordum. Gücüm dışarı bile çıkmıyordu.
Duvara yaslandım. Başımdaki muhafızlar gitti. Bir cadı önemli değildi. Katil bir cadı elbette önemli olmazdı. Bende önemsemezdim.
Öylece düşüncelerimle birlikte uyuya kaldım.
Uyandığımda hala kimse yoktu ve dışarıdan sesleri geliyordu. Aniden içeri hayatımda ilk defa gördüğüm bir yaratığın dalmasıyla şok oldum. Ağzından kan damlayan aşırı iğrenç bir yaratıktı.
Bana doğru yaklaştı.
—Burada güzel bir elf var.
—Aptal o elf değil. Kulaklarına bak.
—O zaman ne?
—Yabancı bir varlık.
—Yemek istiyorum dedi ağzından kan damlayan yaratık.
Bana doğru yaklaşmaya başladı. Hiç beklemediğim bir şekilde kolu uzadı ve kafesin içine girdi. Boynumdan tutup kaldırırken şok olmuştum.
Kendine doğru yaklaştırırken ona büyü yapmama rağmen bir işe yaramıyordu. Nefes alamazken okun havayı yararken çıkardığı o sesi duydum. Ardından kol birden çekildi ve acı bir feryat duyuldu.
Gelmişti. Ambrose Blake Cumberbatch gelmişti.
Yayına hemen bir tane daha ok takıp diğerini de vurdu. Hızlı a bana doğru yaklaştı anahtarla kapıyı açtı.
—Nedense sana güveniyorum. Umarım bu güveni boşa çıkarmazsın. Ve oldukça kötü bir durumdayız. Kaleye girmeye başladılar. En azından kadınlar ve çocukları kurtar.
—Beni en üst noktaya götür.
Kafasını salladı. Eli, bileğimi sardı ve koşmaya başladı. Ben de ona ayak uydurdum.
Kapıları tahtalarla destekleyen elfler vardı. Bir sürü okçu durmadan ok atıyordu.
Merdivenlerden çıktık. Kalenin ortasına doğru diğer okçulara değmeden yürümeye devam ettik.
Sonunda durduğumuzda hayatımda görmediğim kadar büyük bir ordu karşımdaydı. Binlerce belkide on binlerce yaratık vardı.
Kalenin duvarlarına merdiven dayamış çıkmaya çalışıyorlardı. Elimi uzattığım gibi gümüş enerji hızla ilerleyerek merdiveni parçaladı. Diğer merdivenleride indirirken kapıya destek lazımdı. Dörtkollu yaratıklar zorluyordu. Kırılmış yerlere onarılmaya çalışılmıştı.
Ambrose durmadan ok atıyordu. Önümde ki boşluktan kendimi biraz eğdim elimi kapıdaki yaratıklara doğru yönlendiğimde gümüş enerji hiç bir şey yapmamıştı. Amentia'nın yıkıcı enerjisine odaklandım. Gümüş enerji saf bir enerjiydi. Peki ya bu yaratıklara karşı onlarda daha kötü bir enerji kullanırsam?
Amentia'nın gücünü tüm vücudumda hissettim. Kan kırmızı enerji kollarımı sararken iki elimi birden kaldırdım. Koyu kan kırmızı güç büyük bir hızla onlara doğru gidip büyük yanıklara sebep oldu. Aradaki taştan köprü yıkılırken yaratıklara atlayarak geçmeye çalışıyorlardı.
—Bu yaratıklar fazla güçlü. Dedim kafamı yanımdaki Blake'e döndürüp.
—Elinden geleni yaptın. Senin savaşın değil bu.
Uzaklardan fırlatılan bir oku Ambros'un tam kalbinin üzerine değmeden önce elimi refleksen uzattım. Ok elimde yanıp küle dönüşerek yere düşerken Ambros bana şaşkınla bakıyordu.
Elim okun hızı yüzünden zarar görmüştü. Gözlerimizi ayırmazken bedenim sola doğru savruldu. Tam kalbimin üzerine bir ok saplanmıştı. Sıcak kanın akışını hissediyordum.
Yavaşça kafamı eğip oka baktım. Bir elim oka giderken bedenim düşmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Madelaine Blackpearl (Tamamlandı)
FantasyHer birinin asası doğanın onlara kendisinden bahşettiği birer sihirli sopa. Sopa diyerek onları ezdiğimi düşünmeyin. Onlar doğanın sevilen çocukları. Bizse sevilmeyeniz.