Hep birlikte ilerliyorduk. En önde elf yani John gidiyordu. Ben yine en arkada.
Önümüze çıkan hayvanlar hiç bir şey demeden uzaklaşıyorlardı. Başka bir gezegende olsam dahi auramdan anlıyorlardı. Doğanın çocuğu olduğumu. İşte bu ilgi çekiciydi.
Çocuk yorgundu. Arada tökezliyor cücelerse onu tutuyordu. Siyah incinin enerjisi onun için çok fazlaydı. Bense kendimi kaybetmemek için zor tutuyordum. İncinin enerjisine kapılmamak için büyük bir çaba sarfediyordum. Halbuki her bir zerrem onu istiyordu.
Ormanın içinden ilerliyorduk. Bir kuyu gördüğümüzde oraya doğru ilerledik. Ruhların çevresinde dolaştığı bir kuyuydu. Beni gören ruhlar kafalarını eğerken anlam verememiştim. Gözleri sürekli çocuğa kayarken siyah incinin enerjisine kapılmak üzere olmaları muhtemeldi.
Gözleri siyaha bürünürken çocuğun önüne geçtim. Elf kolumu tutarken ben gözlerimi ruhlardan ayırmıyordum.
—Yaklaşmayın benim korumam altında.
Bize doğru gelmekten vazgeçerlerken çocuk birden yere düştü. Onlar kuyunun içine girdi. Anında arkamı dönüp çocuğun başına eğildim diğerleri gibi.
İnci gömleğinin üzerinden sarkarken yutkundum. Enerjisi tanıdık bir enerjiydi.
Çocuk gözlerini açtığı tüm gözü simsiyahtı.
—İnciyi daha fazla taşıyamaz. Ölüyor. Dedim elimi başına koyarken.
—Kim taşıycak? diye sordu cüce
—Enerjisine kapılırız. Çocuk saf bir varlık olduğu için onu seçmiştik. Dedi büyücü.
Gözlerimi inciden ayıramıyordum. Ben taşıyabilirdim. Enerjisine kapılmazdım. Onu isteyebilirdim. Ama o beni yönetmezdi. Ben onu yönetirdim. Enerjileri kontrol etmede üstüme yoktu.
—Ben taşıyabilirim. Dedim.
—Bir cadıya taşıtmak mı? Mümkün değil. Dedi elf.
Ayağa kalkıp omuz silktim.
—O zaman siz bilirsiniz. Çocuğu kucağınıza alın ve gidelim. Ölsede sorun değil. Ölü bir varlık zaten zarar veremez. Dedim.
—Siz taşımalısınız. Bay Grencer. Dedi elf büyücüye.
Büyücü anında geri adım attı.
—Mümkün değil.
—Elf sen taşısana nası olsa saf varlık sayılırsın. Dedim.
—Evet ama korkuyorum.
—Ben taşırım dedi üç cüce de aynı anda.
—Madem bana taşıtmıyorsunuz. E çocukta taşıyamaz. Elfcik korkuyor. Büyücü kabul etmiyor. Cücelerede ben taşıtmıyorum. Durum şu bir hayvan taşıycak dedim.
—İtaat etmez. Vahşi bir hayvanı nasıl evcilleştirmeyi düşünüyorsun. Dedi cüce.
—Başka şansları yok. Dedim.
Ağaçtaki sincap gözüme çarptığında elimle gel işareti yaptım. Hızlıca üzerime tırmanıp omzuma çıkarken gülümsedim.
İnciyi havalandırıp onun boynuna doladım. Eliyle baktıktan sonra geri koydu.
—Sincabı da sen taşıyamazsın dedi cücelerin üçü yine aynı anda. Muhtemelen önceden falan anlaşıyorlardı.
—Sincabı siz taşısanız dahi beni emrimde. Dedim.
—O zaman kafese koyalım. Dedi cüce.
—Bakın neden bilmiyorum ama size uyum sağlamaya çalışıyorum. Buna rağmen bana karşı davranışlarınız gözden geçirin. Ayrıca yaptıklarımı görmemiş gibi meydan okumanızda içler acısı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Madelaine Blackpearl (Tamamlandı)
FantasyHer birinin asası doğanın onlara kendisinden bahşettiği birer sihirli sopa. Sopa diyerek onları ezdiğimi düşünmeyin. Onlar doğanın sevilen çocukları. Bizse sevilmeyeniz.