Yüzüme vuran sıcaklıkla gözlerimi üzerimden ayırdım. Lav vardı. Bildiğiniz bu yer kabuğunun altındaki lav.
Diğerleri de yanıma sıralanmış bakıyorken daha şimdiden sıcaktan dolayı cüceler terlemişti bile.
—Ne yapmalıyız? Dedim. İlk defa bunu ben dedim.
—Geri yukarı çıkmalıyız. Dedi büyücü.
—Tamam ben çıkarabilirim belki. Dedim düştüğümüz yerden yukarı bakarak.
—Çok uzun bir süre düştük o kadar geri çıkaramazsın. Dedi elf.
—Çıkarırdım da düştüğümüz yol yok.
—Ne?
Diğerleri de bakarken gerçekten kapanmıştı yol.
—Bu lavın karşısına geçmeliyiz. Dedi cüce.
Kafamı salladım. Lava yaklaştım. Elimi toprağa koyarken kırmızı enerji lavın üzerine kapladı. Elimi kırmızı enerjinin üzerine koydum. Sağlamdı.
Elimle gelin işareti yaptım. İlk adımı ben attım. Hiç bir şey olmayınca yürümeye devam ettim. Bastığım yerleri mavi enerjide kaplayınca daha da sağlamlaşmıştı.
Tam ortasına geldiğimde mağarada bir ses yankılandı. Bir kadının sesi.
—Madelaine Blackpearl seni ağırlamak ne hoş.
—Adım her yerde. Dedim yürümeye devam ederek.
—Bu kara elf kraliçesinin sesi dedi John.
—Ne güzel dedim.
—Yaptıklarını duydum. Gurur duyulasısın. Diye devam etti kraliçe.
—Biliyorum biliyorum.
—Eşi benzerin olmayan enerjin muhteşem. Gezegenin neresinde olursan ol hissediliyor.
—Bunu bilmiyordum. Diye itiraf ettim.
Sona geldiğimde enerjinin üzerinden özellikle çekilmedim. Ben çekildiğimde gitme ihtimaline karşı.
Diğerleri geçtiğinde ben de geçtim. Enerji yavaşça yok oldu.
Önümüzdeki duvarda altın sarısı bir kapı belirirken kendiliğinden açıldı.
Önde ben olmak üzere ilerlemeye başladık.—Cidden onların bölgesine görmek zorunda mıyız dedi cüceler tedirginlikle.
—Katılıyorum. Dedi Elf.
—Elbette zorunda değilsiniz. Diyerek kapıdan geçtim. Nasıl olsa inci bendeydi.
Diğerleri de peşimden geldi. Elflerin ülkesi ne kadar beyazsa burası da o kadar siyahtı. Ne kadar yaratıcı renklerdi öyle.
Bizi karşılayan elflerle ilerledik. Simsiyah saçları vardı. Tamam enerjileri kötüydü ama benim kadar değildi ya. Ben bir katildim. Hem de yüzlerce kişinin canına kıymış bir katil.
Siyah saraya geldiğimiz de etrafa baktım. Açık kırmızı renkli ışıklarla aydınlatılıyordu. Loş bir ortam vardı. Açıkçası boğucu ve sıkıcıydı. Bizi bir odaya geçmemizi söylediklerinde elfi kendi aralarına almışlardı.
Kral ve kraliçe geldiğinde diğerleri diz çökünce arkama dönüp onlara baktım. Diz çökmemiz gerekiyor muydu ya?
Önüme döndüğümde soğuk yüzleriyle karşılaştım. Eğilmiyordum ne yapıcaklardı ki? Bana karşı nazik olmalılardı. Bu buz surat sadece sinirimi bozuyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/186256743-288-k671266.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Madelaine Blackpearl (Tamamlandı)
FantasyHer birinin asası doğanın onlara kendisinden bahşettiği birer sihirli sopa. Sopa diyerek onları ezdiğimi düşünmeyin. Onlar doğanın sevilen çocukları. Bizse sevilmeyeniz.