Bavulumu çıkardım. İçine kıyafetlerimi yerleştirmeye başladım. Başka bir ülkede yaşıycaktım. Normal bir okulda okuycaktım. Çünkü en dibi görmeden şuan ki güçlerimin değerini anlayamazdım. Ve ben korkuyordum. Onları kaybetmekten.
Bavulumu topladığımda gidip başka bir çanta hazırladım. Telefonumu, cüzdanımı koydum. Cüzdanıma nakit para ve kredi kartlarını yerleştirdim. En dip dediğim fakirlik değildi. Bu saçma olurdu. Güçlerimin olmadığı bir hayat benim için en dipti.
Ve ben bunu lanetlendiğimde bile düzgün bir şekilde yaşayamamıştım. Gerçi şu anda güçlerimi kaybetmiyordum. Ama bu umursamazlığımı atmaya gidiyordum. Birilerine yardım ederek onları umursamayı değerli olduklarını anlamaya gidiyordum.
Banyo yaptım. Saçlarımı taradım, kuruttum. Siyah pantolon siyah bir tişört giyindim. Deri ceketimi de giyip çantamı boynumdan geçirdim. Bavulumu elime aldım. Tamam güçlerimi kullanmak yasak değildi sonuçta. Bu ağır bavulu taşıyamazdım. Aynı zamanda açıklama yapmak istemiyordum.
Elime kalem ve kağıt alıp bir not bıraktım. Ardından bavulumla birlikte orman çıkışına ışınlandım. Bir taksi durdurup bindikten sonra havaalanında indim.
Biraz parayla beş saat sonraya uçak aldığımda koltuklara oturdum. Telefonumun alarmını kurup uykuya daldım. Yorulmuştum.
...
Alarmın çalmasıyla gözlerimi açtım. Alarmı hızlıca kapattım. Gece yarısını geçmişti. Muhtemelen uçaktan indikten sonra bir de otobüse binmem gerekicekti. Kim bilir kaç saat. Uçak bulmam imkansıza yakındı.
Uçağa binip gözlerimi kapadım. Normal hayata alışmam gerekiyordu artık. Sürekli güçlerimi kullanıyordum. Bu kesinlikle çok cazip bir şeydi. Ama nedense içimdeki bir ses bunu yapmam gerektiğini söylüyordu. Ve ben genelde onu dinlerdim.
Gerçekten yeni bir başlangıç olabilir miydi? Belki de hayatıma giricek yeni insanlar, kişiler olucaktı. Cadılar sadece bu bölgede yoktu. Tüm dünyadaydılar. Çok ufak bir kısmı buradaydı.
Gözlerimi kapatıp bir kez daha uykuya daldım.
—Lütfen uyanın.
Gözlerimi yavaşça açtım. Büzüldüğüm uçak koltuğunda kendimi toparladım.
—İnişe geçiyoruz. Lütfen kemerinizi takınız.
Kafamı salladım. Gözlerimi ovuşturup kemerimi taktım. Elimle saçlarımı düzelttim. Ayakkabılarımı giydim.
Uçaktan indiğimde telefonumu çıkardım. Uçak bileti yoktu. O zaman otobüs şarttı. Taksiye binip terminale gittim.
Bilet aldım. En erken saate. On üç saatlik bir gece yolculuğu. Muhtemelen bunun on saatinde falan uyurdum. Geri kalanı telefonla geçerdi.
Bir saat sonra otobüse doğru ilerledim. Bavulumu alıp bagaja koydu. Otobüse bindim. Elimdeki bilete bakıp yerimi buldum. Cam kenarı değildi. Bu da önemli bir şey değildi.
Herkes yerleştiğinde otobüs hareket etmeye başladı. Yanım boştu. Birden durduğunda önümdeki koltuğa tutundum.
İçeri genç biri girdi. Muhtemelen benim yaşlarımdaydı.
—Üzgünüm. Uyuya kalmışım. Buyrun biletim. Diyerek biletini gösterdi.
Ardından yanıma geldi. Ona bakarken ne olduğunu sonra anladım.
—Ha pardon geçin lütfen. Diyerek ayağa kalkıp ona yol verdim.
Koltuğa oturduğunda ceketini çıkardı. Koltuğun yanındaki tutma yerine geçirdi. Ben üstümdeki ceketi çıkarmıyordum çünkü üşüyordum. Daha mantıklı bir neden olamazdı zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Madelaine Blackpearl (Tamamlandı)
FantastikHer birinin asası doğanın onlara kendisinden bahşettiği birer sihirli sopa. Sopa diyerek onları ezdiğimi düşünmeyin. Onlar doğanın sevilen çocukları. Bizse sevilmeyeniz.