Andros

3.1K 308 33
                                    

Bir hastaneye gelmemizle hepsi şaşırırken insanların içlerinden geçmelerine daha da şaşırmışlardı.

Bense hemşire kılığındaydım. Bunu yapmak istemezdim ama mecburdum. Her neyse belki de umrumda bile değildi bilmiyorum. Ama yanımdakilerin tepki göstereceğinden emindim.

Doğum haneden gelen ağlama sesiyle bebeğin doğduğunu anladım. Bebeği temizlemeye götürdüklerinde devreye ben girdim.

Bebeği alıp temizledim. Ardından asıl olaya geliyorduk bebeği ailesinin yanına götürdüm. Annesi gözleri parlayan şekilde kucağımdaki erkek bebeğe bakıyordu.

—Çok üzgünüm bayan.

Etrafı mor bir duman kaplarken onları evine hafızaları silinmiş bir şekilde gönderdim. O bebek hiç doğmamış hiç olmamış gibi olucaktı. Tüm dünya da. Belki bu normalde zordu. Ama şuan sadece kendi güçlerim yoktu.

Kendimizi yine ormanda bulduk.

—O bebeği niye getirdin?

—Ayinim için.

—Öldürücek misin?

—Evet.

—Ne!?

Hepsi aynı tepkiyi verirken cadı olmanın kurallarından biri buydu. Tabi her zaman bebek kurban etmiyorduk ama bu durumda gerekliydi.

—Bir cadının yanındaysanız bunlara alışmak zorundasınız.

—Bir bebeği öldüremezsin. Dedi Nicholas.

—O zaman siz geride duruyorsunuz.
Elimi yukarı kaldırmamla onlar yere düşerken etrafımıza şefaf bir cam kaplanmıştı.

Bebeği tek elimle tutarken diğer elimle yere iç içe geçmiş düz ve ters üçgenlerden pentagram yıldızını çizdim.



Avcumu açtığımda elimde mor dumandan bir hançer belirdi. Yere yatırdığım bebeğin boynunu tek seferde kestiğimde kan yüzüme ve kıyafetlerime sıçramıştı.

Derin ve titrek bir nefes aldım. Saf, günahsız bir varlık olmak zorundaydı. Andros'a gitmemiz burdan geçiyordu. Periler saf varlıklardı. Kendi bedenimizdeki kiri temizlemek için daha kire batmıştık.

Cam kalktığında üçüde yanıma geldi.

—Üstlerinizi çıkartın.

Dediğimi sorgulamadan yaptılar. Etrafıma dizilirken önce James'a sürdüm kanı.

Alnına ardından omuzlarına birer çizik. Kan aşağı doğru akıyordu. Peter'a geçtim.

Kabı ona da sürerken buna gerek olmadığını söylüyordu.

—Bir can mı bin can mı?

Cevap vermedi.

Sonunda Nicholas'a geldiğimde gözlerinde bir üzüntü vardı. Kanı önce alnına sürdüm yavaşça.

Ardından sol ve sağ omuzuna boylu boyunca.

Sonunda kendime geldiğimde baştan başa anlıma sürdüm. Üzerimdeki gömleğin düğmelerini açarak omuzlarını indirdim. Nicholas'ın gözlerine bakarak omuzlarıma sürdüm kanı.

Elimi kaldırdığımda bir bardak belirdi.

Bebeğin boynundan akan kanı bardağa akıttım.

—Sadece bir yudum. Alışık olmadığınız için.

—Bunu içemem. Dedi elindeki bardağa bakarak Peter.
—Bunca şey boşuna yapılmadı. İç işte. Sadece bir yudum. Metalik bir tadı var.

Bardağı dudaklarına götürüp bir yudum içti zar zor. James da zorlanarak içerken Nicholas rahatlıkla içti.

Bardakta kalan tüm kanı da ben içtiğimde hala altımızda yanan ateş yükseldi.

Bebek yanarak kül olurken üzerimizdeki kıyafetler form değiştirdi. Kendimi beyaz bir elbisenin içinde başımda ay tacıyla bulurken onlarda beyaz pantolon ve gömlek içindeydi.

Kendimi şuan o kadar tuhaf hissediyordum ki.

Ateş birer gümüş kelebeğe dönüşerek yok oldu.

—Bu çok tuhaf. Dediğini duydum Nicholas'ın.

—Kesinlikle çok tuhaf. Diye onayladım onu.

—Artık gidelim. Dayanamıyorum dedi Peter.

Kafamı salladım. Elimi şıklattığımda gümüş pırıltılar eşliğinde kendimizi Andros'a bulduk.

—Saçının beyaz olduğunu söylemeden geçemiyceğim.

—Bi o eksikti zaten. Neyse ki sizinkilerde farksız.

Önümüze uçan bir peri geldi. Kanatları vardı.

—Madelaine. Bu şekilde ne kadar da güzel olmuşsun. Saf ve temiz.

—Teşekkür ederim Bayan Casandra.

—Lütfen bu taraftan. Biliyorsunuz burada zaman daha hızlı geçer.

—Evet biliyorum.

—Peki zaman geçme durumu nedir?

—Dünyada ki bir gün burdaki bir seneye eşittir.

—Döndüğümde büyümüş olucağım. Dedim.

—Kaç gün kaldığımıza bağlı olarak ben abimden bile büyük olabilirim. Dedi James.

—Sizin için zamanı durdurabilir ya da dünyaya döndürebilirim.

—Madelaine. Sanırım ben geri dönmeliyim. Senle kalmak isterdim ama sen nasıl kendi ırkın için mücadele ediyorsan ben de kendi ırkım için bir şeyler yapmalıyım. Dedi James.

—Sorun değil. Zihinci çocuk. Savaşta görüşürüz. Lütfen ölme.

Gülümsedi. Gidip kollarının arasına girdim. O da kollarını bana sardı.

—Savaşım size değil tanrıçaya karşı. Bizim dünyamız için. Bazı şeylerin farkına vardığında halkını uyar. Benim elimden bu kadar geliyor. Görüşmek üzere.

Nicholas'la da sarıldı.

Peter'la sarılırken söylediklerini duymuştum.

—Kendi halkına dönmelisin. Ama dönmesen dahi sorun değil. Ölmediğim sürece seninleyim.

Kafasını salladı sadece.

—Görüşmek üzere James.

Elimi aşağıdan yukarı kaldırdığımda gümüş kelebekler eşliğinde kayboldu.

—Kaldık mı üç kişi? Şimdi bizim için zamanı durdurmalıyım.

Ellerimi uzattım. İkisinde elimi tutarken ellerimizin üzerine beyaz kelebekler kondu. Etrafımızda döndüklerinde zaman durdu. Yani muhtemelen.

—Artık gidelim.

Kafamı salladım. Casandra'nın yanında yürümeye başladım. Diğerleri arkamızdan geliyorlardı.

—Geliş amacınızı tahmin edebiliyorum. Biraz dinlendikten sonra deniz kızları ve size eşlik edicektir.

—Teşekkürler Bayan Casandra.

Madelaine Blackpearl (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin