5: İntikam Kıvılcımları

47.6K 1.9K 509
                                    


Merhaba galiba sizi yeni bölüm konusunda uzun bir zamandır bekletiyorum. Hepinizden özür dilerim. Şimdi geri geldim ve aktifliğimi iyi izleyin bakalım. Oy sayısı umrumda değil fakat yorumlarınızı almak beni çok mutlu ediyor. Hele şu satır arası yorumlar... onlara kalbimi bırakıyorum.

Bölüm şarkısı: Hozier - Take me to church

Bölümü okumaya başladığınız saat? Yayımlanma saati:23:00

Instagram: burhannakgun

Otobüs sert bir hareket ile durduğunda hiç beklemeden açılan kapının arasından kendimi dışarı attım. Attığım ilk adım bir su birikintisinin içine denk gelmişti. Bunu umursamadan ve kulaklığımdan kulağıma boşalan ses dışında hiçbir ses duymamayı dileyerek adımlar atmaya başladım. Bir ara gökyüzünün aşırı yüksek bir sesle gürlemesi beni korkutmuştu fakat kulaklığımı asla kulağımdan çıkarmamıştım.

İnsanlardan nefret ediyordum. Kimseyi görmek istemiyordum. Kendimi bile. Alev'i reddedip eve dönsem ne olurduki? Aptal kafam! Bu benim suçum muydu? Yaşananların sorumlusu ben miydim? O pisliğin beni zorla becermek istemesinin suçu benim Alev ile partiye gelmeyi kabul etmem değildi. Evet doğru olan buydu. Çünkü o kansız, azgın ve iğrenç varlık bir insana dokunmanın ne anlama geldiğini bilmiyor.

Gece konduların art arda dizildiği o sokağa vardığımda kalbimin göğüs kafesimle kıyasıya bir mücadeleye girdiğini fark etmiştim. Babamı düşünmek bana korku veriyordu. Ondan korkmuyordum fakat varlığı artık midemi bulandırmıyor daha çok korkutuyordu. Gözlerimi teğet geçen saçlarımı tek hamleyle kulağımın arkasına ittim.

Göz torbalarım yanıyordu ve bu his bana sanki ağlıyormuşum gibi hissettiriyordu. Bu bir bakımdan içimi rahatlatıyordu. Çünkü şu an tamda ağlanacak bir durumdaydım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bir çıkmaz sokakta kaybolan, küçük bir kız çocuğuydum. Fakat bana yolumu gösterecek bir insan oğlu yoktu bu sokakta. Belkide hiçbir zaman evim kelimesi lügatımda yer almayacaktı. Hayatımı bir pislikte sürdürdüğüm gece kondu benim için bir beton parçasıydı. Sadece beton parçası.

Anahtarı cebimden çıkardıktan sonra kapının yuvasına soktum ve birkaç kez çevirdim. Kapı kendiliğinden aralanmışken kendimi içeri attım. İçerisi dışarıdan daha soğuktu. Üzerimdeki montu çıkarıp çıkarmamak arasında bir çelişkiye girmiştim ve bu çelişki henüz bir hakikate varmadan bedenim montu benden izinsiz def etmişti. Ellerimi birbirine sürterek odama doğru yürüdüm. Odanın sağ köşesinde duran külüstür elektrikli sobayı zorlukla taşıdım ve hemen kapının kenarında bulunan prizin önüne yerleştirdim. Fişini prize taktıktan sonra gerekli düğmelere basmış ve yavaş yavaş ısınan odada aynada kendime bakmamak dışında her şeyi yapmıştım.

Saatin on iki olduğunu fark etmem okuduğum kitabı bırakmama neden olan telefon sesiydi. Telefonuma gelen mesaj bildirimi yavaşça kaybolurken hemen üstündeki çift sıfır yazısı dikkatimi çekmişti.  Elimdeki kitabın vardığım yerinin arasına defterimden kopardığım bir kağıt parçasını yerleştirdim. Odamın ışığını kapatıp, külüstür sobayıda prizden çıkardıktan sonra yatağıma uzandım.

Gözlerim bir süre zifiri karanlıkta pürüzlü bir şekilde parıldayan beyaz tavanda takılı kaldı. Beni yaralayan şey hayal kırıklıkları, pişmanlıklar değildi; yaşamam mümkün iken yaşamadığım şeyler yaralıyordu beni. Çoğu zaman tüm dünyayı sırtımda taşır gibi hissederdim. Ya da dünya sadece üzerime kuruluymuş gibi. Kaybettiklerimden sonra kazanmaya inancım kalmamıştı. Şimdi kaybedecek hiçbir şeyim yoktu hayatımda.

Göz kapaklarım usul usul gözlerimin üzerine örtülürken bende bucaksız karanlığı kabul etmiştim. Ardından uyku denen kavramın beni içine çektiğini hissetmiş ve düşüncelerimden birkaç saat bile olsa uzaklaşabileceğim gerçeği bana bir umut olmuştu.

+18 Kötü Çocuklar AğlamazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin