Öncelikle hayırlı Ramazanlar. Bölümleri iftar sonrası atıyorum herkes keyifle okusun diye. 18. Bölüm hazır. Eğer bu bölüme 10K yorum gelirse anında atacağım yeni bölümü. Bu arada yıldıza basınca turuncu oluyor. (komik değil biliyorum ama bazen işe yarıyor.) Beni takip etmeyen varsa edebilir mi? Sizi seviyoremmm.
Beynim, üstündeki gökte fırtınalar kopan bir denizdeki yelkenli gibiydi şimdi. Kontrolü tamamen kaybetmiş, dalgaların şiddetine göre yön değiştiren bir yelkenli. Düşünemiyordum. Çünkü duygularım mantığıma ağır basıyordu.
Yaptıklarından dolayı başıma binbir türlü musibet gelmesine neden olan çocuğun karşımda capcanlı duruyor olması beni delirtiyordu. Ben bu kadar acı çekmişken onun mutlu olmaya hakkı yoktu.
Dişlerimi birbirlerine olabildiğince sert bastırıyordum. Yumruğumuda sıkmış ve o lanet olası çocuğa sinirle bakıyordum. Berke ve yanındaki kızın arasındaki boşluktan Berfin'in yüzü gözüme çarptı. Ona öldürecekmişçesine bakıyordu. Sanki bir kaşık suda bile boğabilecekmiş gibi duruyordu.
"Maral, iyi misin?" Sağımdan tedirginlikle seslenen Alev'e baktım.
Alev ben ona bakınca kızarır gibi oldu. Utanması hoş bir şeydi. Çünkü her şeyin sorumlusunun kendisi olduğunu bilmesi gerekirdi. Fakat bir şeylerin farkında oluşu hiçbir şeyi değiştirmiyordu.
"Gerçekten soruyor musun?" Dediğimde Alev yutkundu.
O sırada tekrar arkamdan gelen sesle Alev'e sırtımı döndüm. "Maral, baksana. Bizi partiye davet ederken söylemeyi unuttuğun şeyler vardı sanırım."
Berfin kaşlarını çatmış, sert bir ifadeyle bana bakıyordu.
"Gördüğün gibi. Banada sürpriz oldu." Dedim iki elimide açarak.
Didem bana anlayış gösterircesine bakınca içime bir nebze su serpildi. Fakat gözlerim Mehmet'e kaydığında iki elindede ikramlık tatlılardan olduğunu ve onları ağızına tıktığını gördüm. Onun bu haline gülmek istesemde bu durumdayken gülmek çok zordu.
Berfin "Biz gidelim o zaman." Diyerek arkasını dönmeye yeltendiğinde onu kolundan kavradım ve tekrar kendime çevirdim.
"Hayır kalın." Dedim nazik bir sesle. Ardından Berfin'in kucağına eğilip fısıldadım: "Onu doğduğuna pişman edelim."
Berfin geri çekilip birkaç saniye yüzüme baktı. Ve hemen ardından ikna olmuşçasına gülümserken yanından geçen garsonu durdu ve tepsisinden içki dolu bir bardak aldı.
Didem sorgularcasına "Berfin?" Dediğinde Mehmet yemek yemekten kendini alabilmiş ve sonunda bizim aramıza dönmüştü.
Berfin, Didem'e yarım bir şekilde dönüp "Bu gece kutlanmalı." Dedikten sonra dişlerini çıkararak gülümsedi.
Bu sırada arkamı yokladığımda Alev'in halen burada olduğunu görüp şaşırmıştım. Benim Berke'yi görünce verdiğim tepkiden sonra ona bir şeyler olmuştu. Durgunlaşmıştı ve parti havasından çoktan çıkmıştı.
Parti tüm hızıyla devam ederken Berfinler benim birkaç metre uzağımdaki bir kokteyl masasının başındaydılar. Berfin durmadan alkol içerken Didem sadece etrafına bakınıyor ve insanları kesiyordu. Mehmet ise bildiğiniz gibi. Tıkınıyordu.
Tüm kalabalıktan uzaktaydım. Bahçenin diğer ucunda bulunan küçük süs havuzunun kenarında durmuş havuzdaki kendi yansımamı izliyordum. Havuzdaki yansımam suyun hareketlerinden dolayı sürekli sallanıyor ve bu tuhaf bir görüntünün ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Birden havuzdaki yansımamın yanına bir bedenin yansıması daha eklendiğinde irkildim.
Yansımanın kime ait olduğunu anladığımda başımı kaldırıp yansımanın sahibine bakma gereği duymadım. Ateş'ti. Suyun üstündeki yansımasında bile oldukça kusursuz ve ilahi bir güzelliğe sahipmiş gibi görünüyordu.
Ateş sessizliği bir tabancadan ateşlenen kurşunun hızıyla yararken "Neden yalnızsın?" Diye sordu.
Sesli bir şekilde soluduktan sonra "Kalabalığın arasında olsaydım yalnız olmaz mıydım?" dedim.
Havuzdaki yansıması başını kaldırıp bana baktı. Cennetin bir parçasını andıran gri gözlerine bakma isteği içimde yeşersede kendime engel olup havuzdaki yansımasına bakmaya devam ettim.
"Eğer kendini yalnız hissediyorsan milyarlarca insanın arasında bile kendini bir okyanustaymış gibi hissedersin. Sonu olmayan boş bir okyanus." Ateş söylediklerinden sonra başını tekrar önüne çevirdi ve tıpkı benim yaptığım gibi havuzdaki yansımama baktı.
"Peki ya balıklar?" Dedim sebepsizce. Düşünmeden bunu hemen onun söylediklerinin ardından eklediğim için sonrasında küçük bir pişmanlık bedenimi sarıvermişti.
Anlamamazlıktan gelerek "Balıklar ne?" diye sorunca gözlerimi devirdim.
"Balıkların arasındada yalnız hisseder miyim?"
Ateş, kalın ses tonuyla gülünce yanaklarım kızardı. Sanki birisi yüzümün çok yakınında bir ateş yakmış gibi hissediyordum. Söylediklerime gülmüş olması sebepsiz yere beni etkilemişti.
"Balıklara denizden başkası azaptır, derler." Dedikleriyle birlikte bir süre düşündüm. Ama o, ben daha söylediklerini düşünürken ekledi: "Ayrıca sen ağlayınca öleceğinden korkan bir serçe için fazla mı cesursun?"
Birden söyledikleriyle birlikte aklım karıştı fakat birkaç saniye düşünüp söylediklerini toparladığımda ne demek istediğini anlayabildim. Onun ağızından serçe kelimesini duymak bana fazlasıyla tuhaf hissettiriyordu. Çünkü ben bugüne kadar bu konu hakkında annem dışında kimseyle konuşmamıştım. Ve isterdimki sadece annemle aramda özel bir bağ olarak kalsın.
"Sende 'gluk gluk' dışında başka bir şey söyleyemeyen bir balığa göre fazla mı konuşuyorsun?" Dedim ve sonunda başımı kaldırıp ona baktım.
O an döndüğümü görür görmez oda bana dönmüştü. Gri gözleri öyle canlı bakıyorlardıki biraz daha dikkatle bakacak olursam kendimi yansımamı görebilirdim. Yapılı burnu nefes alış verişlerinde çok küçük hareketlerle kımıldıyordu. Dolgun ve etli dudaklarıysa gülümseme olduğu zoraki anlaşılabilen bir durumdaydılar.
Ateş, birden yüzündeki muzip gülümseme silinince konuştu: "Yeni hayatına alışabildin mi?"
Dudaklarımı büzüp biraz düşünmenin ardından sorusunu yanıtladım: "Pekte zor olmadı. Babam yaşamaktan çok daha iyi."
Babamdan bahsetmişken Ateş'e babam için yumruk attığım aklıma gelmiş ve kıkırdamamak için kendimi zar zor tutabilmiştim. Ateş'inde aklına aynı şeyin geldiğine yemin edebilirdim fakat kanıtlayamazdım.
"Uğruna bana yumruk attığın baban mı?" diye sorduğunda onunda bunu düşündüğünü kanıtlamış bulunmaktaydım. Bir an ona yumruk attığım günü hatırladım. O yumruğun altında yatan en büyük sebep belkide babama vurmasından çok her şeyi bilip susmasıdır.
"Yine olsa yine yaparım." dedim ve yürümeye başladım. O günü hatta o günleri hatırlamış olmak beni sinirlendirmişti. Tam Ateş'in yanından geçeceğim sırada Ateş kolumu kavrayıp adımlarımı sekteye uğratınca dönüp ona çatık kaşlarımla baktım.
"Seni anlayamıyorum. Ruh halin sürekli değişiyor." Dedi Ateş bu durumdan şikayetçiymişçesine. Gözlerinden çaresizlik okunuyordu.
"Bak ne diyeceğim. Bugün o beyni yerine penisiyle düşünen arkadaşının arkasını kollasan iyi olur. Şimdi kolumu bırak lütfen." Dediğimde Ateş'in gözlerindeki çaresizlik kırılmış ve yerini meraka bırakmıştı. Kolumu tutan eli yavaşça çözülürken ona sırtımı dönüp ön bahçeye doğru yürüdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
+18 Kötü Çocuklar Ağlamaz
Teen Fiction(Bu kitap argo kelimeler, cinsellik ve küçük yaşta okuyuculara hitap etmeyecek şiddet sahneleri içermektedir.) "Hikayenin sonunda hepimiz öleceğiz." Maral yapmadığı bir şey için suçlanıp okulun diline düştüğünde hayatı değişecektir. Öncesinde yakın...