Müge Hanım Aspargon Hanlığının Yüce Hanı olan Yaman Han'ın nikahlı eşi, Hanımıydı. Ona iki oğul, beş kız vermişti. Büyük Hanım'ı Dora Hanım'la yıllarca yaşadığı mücadeleler onu yıpratmıştı. Hanlığı bir kenara bırakıp hayatlarını sessizce yaşamaları beklenmişti onlardan. Fakat hak onlarındı.Hanlık için girdikleri haklı ve kanlı mücadele onların lehine bitmişti. Kayıpları olmuştu ama kazanmışlardı. En ağır oyunları yeri geldiğinde o oynamış yeri geldiğinde o oyunlara sürüklenmiş, hepsinden sıyrılmayı başarmış, çelik zırhlı bir hanım haline gelmişti.
Dora Hanım ve Kubat Han ölüp onların saltanatı başlayınca her şeyin daha kolay olacağını düşünmüştü. Fakat aksine her şey daha zor olmuştu. Yaman Han babasının otoritesi ortadan kalkıp başka bir rakip tehlikesi de kalmayınca iyice rahata ermiş, saray işlerini aksatmaya başlamıştı.
Müge Hanım, Yaman Han'ın bu halinin farkında olup ondan her anlamda umudunu kesmiş, geleceği oğullarında görmeye başlamıştı. Bu uğurda yeni ağlarını örmeye başlayacaktı. Fakat unuttuğu şey kaderin her zaman farklı planları olduğuydu.
***
Gökben Hatun on bir yaşında köle pazarına düştüğünde talihinin ne olacağını bilmiyordu. Mavi gözleri korkuyla etrafını izlerken cılız bedeni her iri adamın yanına yaklaşmasıyla titriyor, yüreği düşüyordu biri onu kendine köle edecek diye. Fakat o kadar cılızdı ki bileğini bir kez tutan paçavra atar gibi bırakıyor, "Bundan hiçbir şey olmaz sen en iyisi bunu çuvala koy denize at. Sana zarardan başka bir şey vermez." diyor, onu daha da korkutuyordu. Böyle pis insanlardan birinin kölesi olmaktansa denizde can vermeyi tercih ediyordu.
Bir gün kaderi onu almaya gelen kızıl saçlı, mavi gözlü, safir kolyeli bir kadının elinden çıkan gümüş kaplı bir ayna ile değişti. Küçük bir saraya götürdüler onu. Önce mutfak işlerine koştular. Küçük parmakları soyulana kadar bulaşıklar yıkadı, elleri yanıklar içinde kalarak yemekler yapmaya çalıştı. Yeri gelince şamdanları parlattı, yeri gelince geniş yatakların çarşaflarını yıkadı.
Sonra bir gün eve gelen mektupları okuması istendiğinde takılmadan okuması sahibesi Handan Suna'nın dikkatini çekti. O yaştaki kızların okuma bilmesi ancak soylu bir aileden geliyorsa mümkün oluyordu çünkü. Handan Suna ona başka dillerde mektuplar da okuttu. Ne dediklerini sordu. Hepsine doğru cevap verdiğinde Handan Suna'nın mavi gözlerinde değişik bir parıltı gördü. O gün ev işleri son buldu ve bambaşka bir eğitim başladı: Saray Hanımlığı.
***
Hanzade Korkut Müge Hanım ve Yaman Han'ın ilk erkek evladıydı. Kendinden önce beş kız, kendinden sonra bir erkek dünyaya gelmişti. Babasından sonra hanlığın en güçlü adayı oydu. Üzerindeki sorumluluk fazlaydı.
Annesi Müge Hanım onu usulüne uygun yetiştirmek için elinden geleni yapıyor, babası eğitimini fazlasıyla destekliyordu. Yeri geldiğinde kurultaya babasıyla giriyor, yeri geldiğinde savaş hazırlıklarında fikirlerini söylüyordu.
Herkesle nasıl geçineceğini iyi biliyordu. Dedesi Kubat Han'ın politik zekasına sahipti. Tarihe oldukça meraklıydı. Kendinden öncesini okuyup öğrenir, yaşadıklarından ders çıkarırdı. Canını en çok sıkan mesele ise kardeş kavgasıydı.
Amcası Hanzade Yiğit'in başına gelenlere şahit olmuştu. Yedi yaşı bitmek üzereydi fakat o dönem gördüklerini, duyduklarını ölene dek unutamayacağını biliyordu. Bildiği diğer şey ise asla kardeşini ona karşı kullanmalarına izin vermeyecek oluşuydu.
***
Handan Suna Kubat Han ve Dora Hanım'ın tek kızı, tek handanıydı. Saray kurallarına göre yetişmişti. Yaşadıkları ona engin bir tecrübe kazandırmıştı. Hanedanlığın kişisel çıkarların çok ötesinde tutulması gerektiğini, aksi olursa felakete sürüklenmenin kaçınılmaz olacağını biliyordu. Bu uğurda çok kayıp vermişti, vermeye devam edecekti.
Anne ve babasının vefatından sonra hanedanlık eskisi gibi olmamıştı. Doğru olanı yapmak uğruna yaşananlar ağırdı. Bu yolda bir kardeşini, eşini kaybetmişti. Tek oğlu sarayda esir tutuluyordu. Kendisi ise Dora Hanım Sarayı'ndaydı.
Zaman zaman yaptığı gibi köle pazarını gezmeye çıktığı gün gözleri on bir yaşındaki küçük kızın gözleriyle kesiştiğinde kaderin ona güldüğünü bilmiyordu. Gökben ismini verdiği bu küçük kızın yeteneklerini keşfettiğindeyse her şey çoktan yazılmış gibi gözlerinin önünde belirdiğinde yeni istikametinin doğruluğundan adı gibi emindi.
Eskiyi değiştirecek olan ancak ve ancak yeni olabilirdi. Ve o, kaderinin yeniyi inşa etmek olduğuna tüm kalbiyle inanıyordu.
***
Yeni bir hikaye yazmaya başladım. Hem farklı bir tarz denemek istedim hem de diğer hikayelerimi toparlayana kadar kafamı dağıtacağım bir hikaye olacak bu. Hep denemek istediğim türlerden biriydi tarihi kurgu. Bakalım neler çıkacak.Bu kurgunun yazılma aşamasına gelmesinde bana "Kurtların Dansı" kitabıyla bol bol ilham olan Elizabethstark1 'e kocaman teşekkürlerimi sunuyorum. Fikir ve karakterler üzerinde uzun uzun konuştuk. Fikirleri ve telkinleriyle cesaretimi artırdı. Ayrıca sürpriz kapağı ile de ilhamıma ilham kattı.
Unutma ki sen acımasız ol deyince ben de acımasız oldum :)
Şimdi sizleri kurguyla başbaşa bırakıyorum. Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmezseniz çok mutlu olurum. Keyifli okumalar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Kan
Historical Fiction2020 Watty Ödülleri Tarihi Kurgu Kazananı Tarih #1 (19.09.2020) Hiç kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş. Geçmişin kanlı sayfaları bir bir önüne açılır, hayaletler hesap sorarmış. Öyle bir gün gelirmiş ki önce aynaya baktığında gördüğün gözler yaban...