1412 Senesi - Yaz Mevsimi
ASPARGON HANLIĞI
Bozok Şehri - Dora Hanım Sarayı
Gökben Hatun
Sarayımıza geldikten sonra günlerce kendime gelememiştim. Müge Hanım beni öyle bir silkelemişti ki lafları altında ezilmiştim. Derslerim bile donuk geçiyordu günlerdir. Hocalarım Handan Suna'ya bunu söylediğinde, "Neyin var Gökben günlerdir? Sarayda bir şey mi oldu?"diye sormuştu. "Bu sıralar kafam dalgın."demiştim sadece. Müge Hanım'ın laflarını söyleyerek bir de onun azarını işitmeye hiç niyetim yoktu.
Odamdaydım. Korkut'un son gönderdiği mektup elimdeydi. Günlerdir yaptığım gibi tekrar okudum.
Gök gözlüm, Gökbenim, gökteki benim, kıymetlim,
Günlerim özlemle geçiyor. Seni çok geç buldum ve çok erken ayrı kaldım senden. Bu bize yapılan büyük bir haksızlık. Seni yanımda görmek için elimden geleni yapıyorum. Zamanı geldiğinde yanımdaki yerini alacağına söz veriyorum.
Sensiz gecelerim buz gibi. Bahar bitiyor ama ben kışa döndüm. Sensizliğe dayanmak çok zor. Kalbimde öyle bir yere dokundun ki bu kadarını tahmin bile edemezdim. Uzaklaştıkça sana olan arzum tutkum arttı da arttı. Sensizlik bana iyi gelmiyor.
En kısa zamanda görüşmek dileğiyle,
Kalbinde yer edindiğini düşünen Korkut
Yalandı. Her şey yalandı. Bensiz geçen geceleri buz gibi falan değildi. Her gece yanında İdil ya da başkaları vardı. İdil'in ateşiyle bensizliğe dayanması zor olmasa gerek. Ben de aptal gibi ona mektup yazmıştım. Kalbimi açmıştım. Ruhumu eline bırakmıştım. Yanında İdil'le dalga geçerek okumuştur belki mektubumu. Sonra da buruşturup atmıştır.
Doğum gününde ona borcum olan gümüş kaplı aynayı göndermiştim yanında bir kese değerli taşla. Baktıkça beni hatırlamasını söylemiştim mektubumda. Gitmeden önce sarayda neredeyse ona teslim ediyordum kendimi. Gözlerine inanmıştım. Beni istediğini sanmıştım. Oysa o, gününü gün ediyordu.
Ben ise kendimi küçülttükçe küçültmüştüm. Müge Hanım çok haklıydı. İdil'in hanedanlık hiyerarşisinde bir konumu vardı. Ben ise kimdim? Basit bir hatundum. Handan Suna'nın kölesiydim. Aklımı hayallerle doldurmuştu ve beni buraya bağlamıştı. Küçüklüğümden beri bana kol kanat gerdiği için ona bağlılığım o kadar çoktu ki onu bir anne gibi görmekten kölesi olduğum gerçeğinden uzaklaşmıştım.
Gerçek buydu. Ben onun kölesiydim ve özgürlüğümü elime almazsam hep öyle kalacaktım.
Odamdaki işlemeli ahşap masanın üstündeki aynadan yansıyan yüzüme baktım. Gözlerim yaşlı, yanaklarım al al, pes etmiş haldeydim. Ben bir kaybedendim. Saraya gittiğim ilk gün İdil bile beni hor görmemiş miydi? Kendince beni ezmemiş miydi? Öfkeyle ayağa fırladım. Taştan yapılma, oymalı takı kutusunu kavradığım gibi aynaya geçirdim. Büyük bir şangırtı koptu. O an bedenim bambaşka yere gitti sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Kan
Ficción histórica2020 Watty Ödülleri Tarihi Kurgu Kazananı Tarih #1 (19.09.2020) Hiç kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş. Geçmişin kanlı sayfaları bir bir önüne açılır, hayaletler hesap sorarmış. Öyle bir gün gelirmiş ki önce aynaya baktığında gördüğün gözler yaban...