2.8. Merhem ve Kabus

924 80 137
                                    

1415 Senesi - Yaz Mevsimi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

1415 Senesi - Yaz Mevsimi

SARGUN KRALLIĞI

Kraliyet Sarayı

Handan Suna

Yağmur bedenimi ıslatırken karnımdaki sancıyı hissedemiyordum bile. Bedenimdeki kasılmalar hafifledikçe bazı kaslarım hala seğiriyordu. Arkamda alev alev yanan gemi suya gömülmeye başlamıştı. Ben ise Gökben'in kaçtığı boşluğa bakakalmıştım. Üzerimdeki donukluğu atar atmaz,

"Çabuk! Bulun onu! Bulun ve bana getirin!"diye haykırdım kıpırdanan adamlarımı görünce. Az önce neler olmuştu aklım almıyordu. Olanların şaşkınlığı beni yerime sabitlemişti. Gökben bana hançer saplamıştı. Gerçekten yapmıştı bunu. Yapabilmişti! Ardından üzerime kanlar boşalmıştı. Kolumun yeniyle sildiğim yüzüm kana bulanmıştı. Yağmur yüzümden süzülürken ellerimle yüzümü iyice silmeye çalıştım. Bir iki kişi ayağa kalktı. Başlarını ovalıyorlardı. "Ne duruyorsunuz hala!"diye bağırdım. "Gidin! Onu bulmadan da gelmeyin!" Üç kişi pazar alanına oradan da ara sokaklara daldılar.

Hava kararmaya başlamıştı ve insanlar merakla buraya doluşuyordu. Catherine limanın boşaltılmasını sağlamıştı fakat meraklı insanları uzun süre buradan uzak tutmak mümkün değildi. Ayağa kalkmaya çalıştım. Canımın acısıyla tekrar dizlerimin üstüne çöktüm. Hançer hala oradaydı. Ellerim kan içindeydi. Bu görüntü başımın dönmesine sebep oldu.

Biri yanıma yaklaştı. "Hanımım, size bir hekim bulayım."

"Bana hekim falan bulma! Gökben'i bul!"diye bağırdım öfkeyle. Bir kez daha benden kaçmasına izin veremezdim. Onu bu kadar avucuma almışken göz göre göre gidemezdi. Bir grup askerin yürüyüş sesini duyunca o yana döndüm. Koyu sarı zırhlarıyla Sargun askerleri bize doğru geldi.

"Sizi saraya götürmemiz emredildi. Tedaviniz orada yapılacaktır."

"Hiçbir yere gitmiyorum ben." Fakat gözlerimin kararmasıyla yere yığıldım.

Kendime geldiğimde sakin bir odanın içindeydim. Kıyafetlerim değişmişti. Yaramda kalın sargılar vardı. Doğrulmaya çalıştığımda kaburgamın acısıyla vazgeçtim. "Yaranız derindi."dedi biri. Aspargon dilini konuşuyordu. Şaşırmıştım. O yana döndüm. Elinde bir şişeyle bana yaklaştı. "Bundan bir kaşık için. Birazdan ağrılarınız başlar. Hafiflemesini sağlar." Şüpheyle bakıyordum elindeki şişeye. Yine de içtim.

"Neredeyim ben? Sen kimsin? Aspargon dilini nereden biliyorsun?"

"Altınhisar'da eğitim gördüm. Dilinize aşinayım. Şifacı Marcus. Kraliyet Sarayı'ndasınız. Kraliçe Catherine durumunuz hakkında bilgi istemişti. Muhtemelen birazdan ziyaretinize gelecektir."

"Adamlarım nerede?"

"Adamlarınızın bazıları dün limanda çıkan fırtınada düşen yıldırımlar yüzünden hayatını kaybetti. Kalanlar ise bir çeşit spazm geçirmişti. Hayattalar. Onlara da rahatlatıcı merhemler sürüldü. Tütsüler koklatıldı. Toparlanacaklar."

Aynadaki KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin