1413 Senesi - Kış MevsimiASPARGON HANLIĞI
Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı
Müge Hanım
Toygar'ın doğum gününde yaşananlardan sonra bugün sadaka dağıtmaya inmiştim Altınova meydanına. Her şey o kadar yolunda gitmişti ki benim için, şükranlarımı sunmalıydım. Korkut Gökben'i göndermişti. Bu mesele sonunda kapanmıştı.
Suna hala Gökben derdindeydi. O kız haremde bir gün bile dayanamazdı. Yıllardır bu düzenin içinde biri olarak söylüyordum bunu. Biraz da olsa dayanabileceğini düşünsem itirazım olmazdı belki. İdil'in rekabet edebileceği biri olur derdim. Kendi yetiştirdiğim hatunu sınamak için hareme aldırırdım Gökben'i. Fakat hatunun eti neydi budu neydi? Sadece oğlumun arzusuna mazhar olmuştu, o kadar. Arzuyla nereye kadar gelinirdi? O arzu kısa sürede biterdi. O vakit nasıl yükselecekti haremde? Oğlumun hevesi söndükten sonra ne yapacaktı?
Ecrinok'ta onu gördüğümde biraz olsa şaşırtmıştı ticaret anlaşmasına ön ayak oluşuyla. Akıcı bir şekilde Simir Makos dilini konuşabiliyordu. Eğitimini de göstermişti. Fakat gerisi gelmemişti. Ezbere dayalı bilgiyle ne yapabilirdi mantık yürütemedikten sonra? Onun için de bir heves olduğu ortadaydı. Suna yanlış yatırım yapmıştı. Olan oğluma olmuştu. Kalbi kırılmıştı. Fakat güçlüydü Korkut. Kısa zamanda atlatacaktı bu acıyı. Herkesin başına gelirdi.
Suna'nın hatırlattığı gibi ben de geride nişanlımı bırakmamış mıydım? Fakat pişman olmamıştım hiçbir gün. On dört yaşında nişanlamıştı ailem beni. Çiftçilikten iyi gelir elde edemiyorlardı. Benim üzerimden bir ticaret yapmak istemişlerdi. Nişanlım benden iki yaş büyüktü. Yakışıklı bir gençti. O yaşımda gördüğüm bu gençten etkilenmiştim elbet. Fakat kaderimde ticaretle uğraşan bir tüccar değil Aspargon'u yöneten bir Han varmış. Nişanlımın gençlik hevesi olduğunu Yaman'ı Silistros'ta gördüğümde anlamıştım.
Melbros'ta yaşayan teyzemi ziyarete gittiğimde Aspargon Silistros üzerine sefer düzenlemişti. Tüm köy halkına evlerine kapanmaları aksi halde savaşa dahil sayılacakları ve kılıçtan geçirilecekleri söylenmişti. Teyzem dedem ve anneannemle birlikte yaşıyordu. Dedem o yıl çok hastaydı. Köyün şifacısından alması gereken ilaçlar vardı fakat savaş haberinden dolayı hepimiz eve kapanmıştık. Dedem her geçen gün kötüleşiyordu. Teyzem çıkmayı teklif etmişti fakat dedem katiyen izin vermemişti. Onun gözümüzün önünde ölmesine izin veremezdik.
Savaşın altıncı günü dedemi dinlemeden çıktım evden. Gizlenerek gittim şifacının evine. Dedemin durumunu biliyordu zaten. Hemen hazırladı karışımları. Yarın akşam vermemizi söyledi. Yine gizlenerek çıktım oradan. Dedeme ilacı götürürken yolda Aspargon askerleri tarafından yakalandım. Kurtulmak için debelendim. Kendi dillerinde anlamadığım şeyler söylediler. Arbatun dilini biliyordum sadece. Biraz da Gerbena diline hakimdim. İkisini de kullanarak durumu anlatmaya çalıştım. Anlamadılar. Esir aldılar beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Kan
Historical Fiction2020 Watty Ödülleri Tarihi Kurgu Kazananı Tarih #1 (19.09.2020) Hiç kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş. Geçmişin kanlı sayfaları bir bir önüne açılır, hayaletler hesap sorarmış. Öyle bir gün gelirmiş ki önce aynaya baktığında gördüğün gözler yaban...