1426 Senesi - Yaz Mevsimi
ASPARGON HANLIĞI
Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı
Gökben Hanım
Karanlık hücreyi aydınlatan tek şey ay ışığıydı. Yosun ve rutubete karışan kan kokusu burnumu yakıyordu. Ellerimdeki kan kurumaya başlamıştı fakat hala yapışkanlığını ve ılıklığını hissediyordum. Kollarımın arasında kanlar içinde can vermişti Korkut. Kanı her yerime bulaşmıştı. Ben ise zindana atılmıştım. Demir kapıların açıldığını duyduğumda her yerim titriyordu. Olanları düşündükçe delirecek gibi oluyordum. Daha kötü ne olabilirdi diye düşünmek istemiyordum. Çünkü daha kötüsü evlatlarımın akıbeti hakkında verilecek karardı.
Hücremin kapısı açıldığında ayak bileklerimi serin ve keskin bir esinti yalayıp geçti. Önümdeki gölge yavaş adımlarla üzerime geliyordu. Sıcak nefesinin buharı her adımında daha yoğunlaşıyordu. Islak zemindeki ayak seslerine ezilen taşların hışırtısı eşlik ediyordu. Önümde durduğunda ay ışığı koyu gözlerine ve sakalına vurdu. Yüzündeki kanı henüz temizlememişti. Kaşları çatık, gözleri öfkeli, dudakları zaferle kıvrılmıştı. "Bitti Sargunlu Cadı! Kaybettin! Büyülerinin sonu geldi!" Elleri birden boynuma doğru hareketlendi. Beni elleriyle boğacağını düşünürken boynumdaki kolyeye asıldı ve tek hamlede kopardı. Kana bulanan yedi safirli kolyeyi gözümün önünde sallayarak konuştu. "Korkut Han'ın kanına senin soysuz piçlerinin kanı da karışacak şimdi!"
"Hayır! Evlatlarım olmaz! Onlara kıyamazsın!"diye bağırdım. Bu defa eli gerçekten boğazıma yapıştı.
"Bana neyi yapıp neyi yapamayacağımı söyleyemezsin! Kimse söyleyemez! Ben Korkut Han değilim!" Parmakları sıkıldıkça nefesim kesildi. Gözlerim karardı.
Fısıltıyla, "Onlar senin yeğenin."diyebildim.
"Senin söylemene bakarsak öyle! Fakat hepsinin aşığından olduğunu biliyorum! Simir Makos piçleri bu topraklarda nefes almayacak!" Sertçe duvara çarptı beni ve geri çekildi. "Şu fahişeyi derhal dışarı çıkarın. Artıklarının ölümünü izlesin."dedi ve fırtına gibi çıktı. Kalbim deli gibi atıyordu. İki asker beni dışarı çıkarırken yalvarmaya başladım.
Güneş tam tepedeydi ve gözlerimi almıştı. Etrafımı görmeye başladığımda idam sehpasına dizilen evlatlarım önümdeydi. Üzerlerine beyaz kıyafetler giydirilmişti. Defne, Göktuğ, Kayra. Ölmek için çok küçüklerdi. Onların hemen arkasında Balamir ve Aydan duruyordu. Onlar da kardeşleriyle aynı kaderi paylaşıyordu. Fakat ilk sırada Göktuğ vardı. Kayra ablasına sımsıkı yapışmıştı. Defne gözyaşları içine kardeşinin gözlerini kapatmıştı. Cellat Göktuğ'nun incecik bedenini sürüklercesine önüne çekti. Göktuğ korkudan titriyordu.
"Anne! Anne kurtar beni! Beni öldürmelerine izin verme! Anne!"
Ayaklarımı yerden keserek indi kılıç oğlumun boynuna. Ellerim saçlarımda "Göktuğ!"diye çığlık atarak yere çöktüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Kan
Fiction Historique2020 Watty Ödülleri Tarihi Kurgu Kazananı Tarih #1 (19.09.2020) Hiç kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş. Geçmişin kanlı sayfaları bir bir önüne açılır, hayaletler hesap sorarmış. Öyle bir gün gelirmiş ki önce aynaya baktığında gördüğün gözler yaban...