4. Bölüm

16.2K 906 577
                                    

Olaylar tamamen tarihten bağımsızdır. Karakterler ve olaylar benim kurgumdur. Kurgudaki padişah ve ailesi gerçek değildir. İsim benzerliği olabilir ama hiç bir şekilde tarihle alakası yoktur.

Düzenlendi.

Sarayda olaylar sakinleşince Valide Sultanı mahzenden sessizce çıkarıp dairesine getirmiştik, hekimler onu muayene edip gerekli ilaçlarını vermiş dinlenmesi gerektiğini söylemişti. Şimdi ise aradan yaklaşık yarım saat geçmiş olmasına rağmen ben onun yanında duruyordum. Pencerenin önünde yığılmış bir halde camdan dışarıya bakınca devam eden hayata şahit oldum. Güneş yeniden doğmuş kuşlar yeniden şakıyordu. Oysa bir kaç saat önce bir felakete şahit olmuştu bu koca şehir.

Derin bir nefes alarak pencerenin önünden kalktım ve Valide sultanın yatağının yanına ilerledim odada bir tek elbisemin yerde sürünme sesi yankılanıyordu. Valide sultanın yatağına varınca yanına çöktüm. Hizmetindeki çoğu cariyeler odalarına çekilmiş uyuyordu. Dairede kapının yanında olan cariyeler hariç bir tek Lale kalfa valide sultanın baş ucunda oturup onun başını bekliyordu. Birde ben. Başımı yatağa dayayıp bahçede öten kuşları dinledim her şey rağmen dışarıda hayat devam ediyordu... Aldığımız her nefesin kıymetini bilmeliyiz, yarın ne olacağı bir muammaydı.

Gözlerim artık dayanamayarak yüzyılların yorgunluğu ile kapandı ve ben buna müsaade ettim. Bedenimle ruhum çok yorulmuştu bu bir gün ölesiye yoğun ve ağır geçmişti benim için. Bir süre gözlerim kapalı dinlenince ne kadar yorulduğumu fark ettim... Akla mantığa sığmayacak kadar imkansız olaylar başıma gelmişti. Ama güzeldi.. Pişman değilim. İyi ki geçmişe gelmişim iyi ki Ahmed'i tanımışım! Mutluyum hem de hiç olmadığım kadar...

Birden içime düşen fikir ile acıyla inledim ya uyanınca yeniden kendi zamanıma dönersem? Ya bu macera da burada son bulursa? Ya bir daha Ahmed'i göremezsem! Ah Allah'ım sana yalvarırım beni bu zamanda bırak lütfen biraz daha huzurla nefes alayım... İç çekerek dua ettim ardından bilincim tamamen kapandı.

*

Ruhumu okşayan ılık bir rüzgar ile bilincim açıldı sanki bedenim ipek kumaşlara sarılmış gibi hafif ve rahattı. Burnuma bana daha önce iç çektiren o koku dolunca kalbim kıpır kıpır oldu. İçimdeki serçeler kanat çırptı ruhumda çiçekler açtı... Birden ruhum dile geldi ve ezbere bildiğim, her zaman kendime tekrarladığım şiiri ruhum acıyla söyledi.

"Allah der ki, kimi benden çok seversen onu senden alırım.
Ve ekler onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım. Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur. Aklın şaşar dostun düşmana dönüşür.
Düşman kalkar dost olur. Öyle garip bir dünya! Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin. Şaşmam dersin şaşarsın. En garibi de budur ya, öldüm der durur yine de yaşarsın."

- Hz. Mevlana -

Saçlarımda dolanan parmaklar ile kendime yeniden geldim. Yanağımda dolaşan parmaklar o kadar tanıdık his ettiriyordu ki... Koku yoğunlaştıkça burnuma onun kokusuna harmanlanmış barut ve duman kokusu geliyordu ama onunki hepsinden ağır basıyordu.

İşte huzurun kokusu... Bu koku yıllardır kitaplardan okuduğum görünüşünü, sesini, gülüşünü ve ruhunu dahi bilmediğim adamın kokusuydu. İnsan hiç görmeden duymadan dokunmadan sever mi? Ben sevdim hatta öyle bir sevdim ki imkansız olanı yaptım. Kaderlerimizi buluşturdum.

Ne kadar üstünü kapatsam da yıllardır bir tarih karakterine bağlanmıştım. En acısı da buydu ya ben onu nasıl hayal edeceğimi bilmeden hayal ettim, sevdim ve düşledim. Ve ben şimdi burada onun dönemindeyim hatta tam yanında. Fark ettim de zamanımız bu dünyada çok kısıtlı. Ve ben uykuya dalmadan önce bir şeyi daha fark ettim. Her an geleceğe gidebilirdim istemeden de olsa.. İşte sırf öyle bir şey olursa pişmanlıklarım olmadan gideyim diye ruhumun, kalbimin en derinliklerindeki aşkımı gün yüzüne çıkarttım. Sultan Ahmed'i..

Zamanda Yolculuk OsmanlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin