22. Bölüm

7.5K 563 307
                                    

Olaylar tamamen tarihten bağımsızdır. Karakterler ve olaylar benim kurgumdur. Kurgudaki padişah ve ailesi gerçek değildir. İsim benzerliği olabilir ama hiç bir şekilde tarihle alakası yoktur.

Düzenlendi.

Günler günleri, haftalar haftaları kovalamış Ahmed'in sefere gidişinin üzerinden çok zaman geçmişti lakin hala kalbimde hüküm süren kara hüzün ilk günkü gibi tap taze ve can yakıcıydı. Önümde daha 4 ay vardı, onsuz geçireceğim 6 ay şu fani ömrüme hançer gibi saplanmıştı. Oysa bu ruh bu aşkı bekleyerek yaşamıştı bunca sene. Ben umutsuzca sonsuza kadar severek bir imkansızı hayal edecekken Rabbim mucizelerini benden esirgememişti. O yüzden ağlamak bana haram olmuştu. Kendime verdiğim söz ile göz yaşlarımı Ahmed gelinceye dek akıtmayacaktım. Ona kavuşmuş olmama şükürler etmem gerekirken ben ağlıyordum, peki ne için? Onsuz geçireceğim birkaç ay için. Sanki bu yaşıma kadar böyle değildi...

Ama insan öyle bir varlıktı ki daha dün olanları sineye çekip unutabiliyordu. Ben ise sanki hiç bu acıları yaşamamış gibi, sanki Ahmed hep benimleymiş gibi bu kısa ayrılığa ağıtlar yakmıştım. Ne garip, bu kadar çabuk alışmak.  Belki de bu alışmanın nedeni gerçekten ona ait olmamdı...

Ne kadar acı çeksem de ağlamıyordum. Sanki göz yaşlarım kurumuş gibi. Acı dolu haykırışlarım benliğimde yankılanıyordu lakin dışımda çıt çıkmıyordu. Ahmed ile mektuplaşıyorduk ki bu çok zevkliydi o mektubu gönderip cevabının gelmesini beklemek bana uykusuz geceler sunuyordu.

Kapım çalınması ile bakışlarımı bahçeden çekip kapıya odakladım. "Gel." Seslenişimin ardından ahşap kapı açılınca içeri emrime verilen cariyelerden Melike girdi. Yüzünde güller açıyordu, genç kız sabırsızca yanıma yaklaşıp saygıyla selam verdi. Buruk bir gülüş ile onu izlerken tek kaşımı kaldırıp "Melike, bu ne hal? Yüzünde güller açıyor Maşallah." dedim.

Melike dediklerime içten bir gülüş bahşedip kaftanının arasından bir parşömen kutusu çıkarınca heyecanla doğruldum, mektup gelmiş! Melike yanıma gelip kutuyu elime verdi ve gülümseyerek "Daha şimdi saraya getirdiler gördüğüm gibi Bahri ağanın elinden kapıp geldim hanımım." dediğinde ona içtenlikle gülümsedim ve "Sağ ol Melike beni nasıl mesut ettin anlatamam." diyerek gülümsedim.

"Ne demek hanımım bir arzunuz yoksa ben sizi yalnız bırakayım." diyerek ellerini önünde birleştirince başımı olumsuz anlamda salladım ve tebessümle "Yok, çekilebilirsin." dedim.

Melike selam verip odadan çıkınca titrek bir nefes verdim sessizliğe. Ellerim heyecandan tir tir titriyordu. Kim bilir neler yazmıştı. Derin bir nefes alıp parşömen kutusunu açtım ardından yavaşça mektubu çıkardım titreyen ellerim ile kağıdı burnuma götürünce acıyla gözlerimi kapattım. Ahmed'im kokuyordu sanki buram buram onun kokusu...

Mührü açıp ipi çözdüm ve kağıdı usul usul incitmek istemez gibi açtım.

Ayım, gecem, eşim...                                                                                                        

Hasretinle cenk ettiğim her an galibiyete bir adım daha yaklaşıyorum. Sensizliğin bende bıraktığı acıyla düşmanın karşısına her çıktığımda gözlerinde yanan korkunun şimşeklerini görüyorum.

Cennet kokulum, duam, ömrüm.

Uykular haram kılındı kokunu solumadan. Sana kavuşmanın heyecanı ile zamanın akışını unuttum, bazen bir hafta saatler gibi geçiyor bazen se bir gün bir ömür gibi... Ruhumun can çekişine kulak veren yüce Rabbim neferlerime ve bana yar ve yardımcı oluyor. Nurum, dualarını üzerimizden eksik etme.                                                                                                                                                    

Zamanda Yolculuk OsmanlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin