"Melike, her şey hazır değil mi? Hiç bir aksaklık yok?" titreyen sesim ile heyecanımı dile getirince Melike gülerek başını iki yana salladı. "Yok sultanım, her şey yolunda. Siz telaşlanmayın biz her şey ile alakadar oluyoruz." Melikenin Lalezara bakarak söyledikleri ile derin bir nefes alıp başımı olumlu anlamda salladım. "Ne âla.."
Aynanın karşısına oturmuş cariyeler tarafından şekillenen saçlarımı seyrediyordum öylece. Ellerim narince bacaklarımın üzerinde bir olurken yüzümdeki özlem dolu tebessüm ile gözlerime baktım. O an sanki buraya gelmeden önceki hayatımı görmeye başladım. Anılar ilk gün ki gibi beni benden alırken gözlerim hüzünle doldu. Geride bıraktığım ailemin özlemi en çok canımı yakan şeydi. Ne arkadaşlarım ne de hayatım. Beni o döneme bağlayan yegane şey ailemdi.
Ben kendimi bildim bileli içimde bir boşluk bir özlemle yaşıyordum. Anlam veremediğim bu özlem büyüdükçe aydınlığa çıkmaya başlamıştı. Duyduğum tek bir isim ile içimde bir yerlerde ılık bir rüzgar esmişti. Sultan Ahmed Han..
Çok gençtim, neyin ne olduğunu anlayamıyordum zira bu duygular öyle sert öyle tutkuluydu ki hayatımda ilk defa hissediyor, öğreniyor, farkına varıyordum. Ben hariç kimse böylesine yerle yeksan değildi. Herkes ilk aşkları, hoşlandıkları kişiler ile hayata adım atarken bunun heyecanını beraber yaşarken ben bir köşede içimdeki o özlem ile duruyordum.
Onlar geleceklerinin hayalini kurarken ben geçmişin hayalini kurardım.
Hatırlıyorum da bir gün, öyle alelade sıradan bir pazartesi sabahı sıramda otururken üst sınıftan bir oğlan gelip bana bir buket çiçek ile hislerini itiraf etmişti. Herkes bizi yakıştırdığını dile getirmiş sınıfta benden bir haber onu kabul etmemi dile getiriyorlardı. Tam o an kalbimdeki acı yüzünden mi yoksa aklımdan geçen hayallerin büyüsü yüzünden mi bilmiyorum ama çok üzülmüştüm.
Karşımdaki oğlanın kalbini kırmadan ona bunun olamayacağını dile getirdiğimde bir çok kişi bana 'Kendini çok beğeniyorsun. Daha iyisi bize gelse biz alırız.' gibi cümleler kurmuştu. Oysa hiç biri asıl nedenini bilmiyordu.
Ben büyüdükçe içimdeki özlem arttı o hiç bir şeye benzemeyen sevgi, aşk güçlendi. Büyüdükçe neyin ne olduğunu anladıkça kendime daha çok üzüldüm. Böylesine bir aşk benim kalbimde kök salmıştı ve ben son nefesime kadar bu aşkın imkansız olarak kalacağını biliyordum.
"Sultanım?" Omuzumda hissettiğim dokunuş ile bakışlarımı gözlerimden çektim ve cariyeye baktım. "Saçınız bitti." bilgilendirmesi ile bakışlarımı saçlarımda gezdirdim. İhtişamlı ve bir o kadar iç yakan tacım başımdaki yerini almıştı. Bunu seçerken Dilrubah bana doğru seçim demişti. Zira bir padişahın zevcesi olacaktım.
Melike elinde makyaj malzemeleri diyebileceğim kutular ile gelip yanımdaki masaya onları bıraktı. Narin parmakları çenemi hafifçe kaldırdıktan sonra yüzümü hünerlerine teslim ettim. Cariyeleri el hareketim ile dışarı çıkartırken Lalezar da onları taşlığa götürmek için peşlerinden gitti.
Odada yalnız kaldığımızda sessizce fısıldadım. "Melike ne zamandır Silahtar Hüseyin'e bu duyguları besliyorsun?" Melikenin parmakları duraksarken ondan ses çıkmadı.
"Ben her şeyin farkındayım Melike, çekinme benden." iç çekerek söylediklerim ile gözlerimi açtım ve Melikenin kızaran yanaklarına baktım. "Çok değil sultanım, bu filizler gönlüme daha yeni düştü." içine kaçan sesi ile söyledikleri yüzümde bir tebessüm meydana getirince Melike bakışlarını elindeki mendilden çekip gözlerime sabitledi. "Sizce, Silahtar Hüseyin ağa benim hislerime karşılık verecek midir?" titreyen sesi ile fısıldadıkları öyle masumdu ki kendimi iç çekmeden tutamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanda Yolculuk Osmanlı
Ficción históricaWattpadRomanceTR Tarihi kurgu - Tarihi baştan yazan kurgular listesinde! Çalıntı durumunda yasal işlem başlatılacaktır! 1. Kitap final yaptı! 2. Kitap kaldığı yerden, buradan devam ediyor... Önemli not: - Bu hikayedeki karakterler, tarihi bilgile...