Günler günleri kovalamış Şah sultanın düğün günü gelmişti. Daha dün akşam olan kına eğlencesinin yorgunluğu dinmeden bir yenisine hazırlanıyorduk. Sarayda bitmeyen bir şamata kol gezerken bir kaç gün sonra sessizliğe gömüleceği gerçeğini göz ardı etmişti. Taş duvarlarda neşeyle yankılanan gülüşler bir bekleyişin sessizliğine gömülecekti. Cihan padişahı, sarayın başı, Sultan Ahmed Han sonu belli olmayan bir sefere çıkacaktı.
Sevdiğimle arama yeniden mesafeler girecekti.
İçimi titreten düşüncelerden çıkamamış daha derine batmıştım. Tarihi baştan yazışının bilinmezliği miydi bu tedirginliğin sebebi? Yoksa altında daha başka sebepler mi vardı. Bilemiyorum, ve bu aklımı kaçırmama sebep olacaktı. Bu korku, endişe, yarın ne olacak düşüncesi belki de hamileliğin getirdiği duygusallıktandı bilemem...
Hadi ama kimi kandırıyorum! Ben hep böyleydim. Suçu gebelik hormonlarına atamazdım bu çok alçakça olurdu. Suçu kendinde bulmamak, ne kadar da insanoğluna has bir davranıştı.
İç çekerek elbisemi düzeltince bakışlarımı tek tek işlenen lale desenlerinde gezdirdim. Pembe kaftanımın üzerinde beyaz parlak iplerden lale işlemeleri vardı. Kaftanın gerdanı aynı kumaş ile kapalı oluşunun kapalılığı boyuna doğru pembe tüller ile devam ediyordu. Kaftanın etekleri tek kumaştan olmasına rağmen oldukça kabarık görünüyordu. Kolları se dirseklerime kadar laleli kumaş ardından pembe tüller devam ediyordu.
Göğsümdeki düğmeleri karnımın üzerinde bitmiş genişçe aşağı devam ediyordu. Bakışlarım karnımda takılı kalırken ellerimi karnımın üzerine götürüp okşamaya başladım. Anında içimdeki hareketlilik gün yüzüne çıkınca dudaklarımdan bir kıkırtı döküldü.
Saatler sonra elimde takı kutusu ile Şah'ın odasına ilerliyordum. Düğünden önce yalnız bir şekilde hediyesini vermek istiyordum. Sonra curcunaya kurban gidip aradan kaynayabilirdi, ayrıca Şah Yavuz ile kendi konaklarına yerleşeceklerdi. Yani saraydaki tek dostum da gidecekti.
"En azından saraya yakın." diye mırıldadım sessizce. İç çekişlerim devam ederken odasına varmış kapıdaki cariyelerin selamlarına karşılık tebessüm ederek içeri girmiştim.
Beklediğimin aksine bir kaos beni karşılamayınca kaşlarım çatıldı yahu benim nikah günü sarayda savaş çıkmış gibiydi bu nasıl bir sakinlik?
Etrafıma bakarken sedirlerin üzerinde oturan Şah ile karşılaştım. Bembeyaz gelinliğin içinde kuğu gibiydi. Oldukça zarif ve şık olan gelinliğinde kendi kültürlerinden gelen işlemeler ve detaylar vardı. Bakışlarım yüzüne çıktığında kaşlarım istemsizce çatıldı. Ne mutluluk ne hüzün. Bu saydıklarımın hiç biri yoktu.
Öfke, tedirginlik ve kordu vardı gözlerinde. Dudakları sanki sinirden titriyor gibiydi, elleri de aynı kaderi paylaşıyordu sanki.
"Şah?" tok sesim odada yankılanınca bakışları hızla beni buldu. Gelişimi fark etmemişti bile. Nasıl düşüncelere dalıp gittiyse...
Yanına ilerlerken o hızla ayağa kalktı ve koşar adım yanıma gelip kutuyu tutan ellerimi tuttu. "Yardım et!" dehşet verici fısıltısı ile gözlerim aralanınca kalbim sıkıştı.
"Hilal lütfen bir şeyler yap yoksa çok kötü şeyler olacak!" titreyen sesiyle beraber sedire oturduğunda hızla yanına geçip kutuyu bir kenara attım. "Şah korkutma beni ne oluyor anlat bana." fazla soğuk çıkan sesim ile kendime anlam veremezken o gözlerini yumup konuşmaya başladı.
"O burada." anlamadığım cümlesini kaşlarımı çatarak dinlerken o gözlerini açıp harelerime baktı.
"Selim burada." dedi bastıra bastıra.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanda Yolculuk Osmanlı
Ficção HistóricaWattpadRomanceTR Tarihi kurgu - Tarihi baştan yazan kurgular listesinde! Çalıntı durumunda yasal işlem başlatılacaktır! 1. Kitap final yaptı! 2. Kitap kaldığı yerden, buradan devam ediyor... Önemli not: - Bu hikayedeki karakterler, tarihi bilgile...