İsyan etmek hep yanlış olandı, karşı çıkmak, sorgulamak hep yanlış olandı. İçinde bulunduğumuz durum o kadar acı verici olmasa eminim kimse isyan etmezdi. Zira insan acıdan önünü göremez nasıl bir yolun ona sunulduğunu anlayamazdı.
Neden derdi insan, neden bunlar benim başıma geliyor derdi. Oysa bilirdi ki asla cevabını alamayacağı sorular sorduğunu. İsyan etse ne yazar, kaderinde yazılı olduktan sonra.
Neden ben, neden ben...
Doğru ya neden ben?
Bir nedeni olmalıydı. Acı çekmemizin bir nedeni olmalıydı. Yoksa boşuna çekilir miydi şu hayat?
Koşuşturmadan ibaret olan hayatın sırları vardı elbet. Onları çözmek için ise durup sakin bir nefes almamız gerekirdi. Bazen geçmişe bazense geleceğe bakmalı kendi nedenimizi kendimiz bulmalıydık. Zira kimse bize altın bir tepside cevaplarımızı sunmayacaktı.
Çelişkili düşüncelerim artık beni şaşırtmıyordu. Her gün, Allah'ın her günü kafamın içinde hiç susmayan bir ses vardı. Beni derin düşüncelere sokan konuşmaları vardı. Düşündükçe düşündüren soruları...
Titrek bir iç çekip bakışlarımı boş duvardan çektim. Aslında boş demekle ona haksızlık yapmış olurdum. Zira o bir çok şeye sahipti. Anılarımın, hayallerimin, bekleyişlerimin yansıdığı bir duvardı o.
Bu sefer bakışlarımı pencereye çevirdim. Amacım görmek değildi sadece bakmak için bakıyor detayları hatta görünen manzarayı es geçiyordum.
Bulunduğum oda kaldığım rehabilitasyon merkezinin onlarca odasından biriydi sadece. Boş beyaz duvarları, tek kişilik yatağı, dolabı, masa ve sandalyeye sahipti günlerimin geçtiği bu oda.
Günler...
Yüzyıllar.
Titrek bir iç çekiş daha can bulduğunda gözlerim yorgunca kapandı. Olanlar aklıma geldikçe omuzlarımdaki yükler ağırlaşıyordu. Sanki mümkünmüş gibi daha çok acı çekmem beni her defasında bir kez daha dumura uğratıyordu.
Sırtımı dayadığım duvar çöküyordu adeta, acılarımı taşıyamıyordu. Oysa Ahmed olsa dimdik ayakta dururdum. Ahmed olsa nefes almak haram olmazdı. Ahmed olsa evlat özlemi çekmezdim. Ahmed olsa ölmezdim.
Kaç hafta geçmişti o kara günün üstünden bilmiyorum zira zaman kavramım yok olmuştu. Günlerce sakinleştirici adı altında uyutulmuş bedenimi bir ölü gibi yatırmışlardı.
*
"Hastanın bilgilerini hala bulamadınız mı?" Belki de onuncu defa aynı cümleyi kurmuştu doktor. Her defasında hayır cevabını almaktan bıkmamış gibi kim olduğunu sorması Hilalin canını yakıyordu.
'Ben Hilal, Sultan Ahmed'in nikahlı karısı iki evladının annesi. Ben Hilaldim gelecekten geçmişe kavuşan kızdım.' Demek istiyordu haykırarak ama aciz dudaklarını aralamaya dahi gücü yoktu.
"Hocam eşyaları arasında kimliği yok, hoş hiç bir şeyi işimize yarar değil ya. Müzeden fırlamış gibi!" Bir şaşkınlığın isyanı ile konuşan genç doktor hocasından da aynı heyecanı beklenti ile görmek istedi.
Ama hocası onlar gibi toy değildi. Yılların tecrübesi ile hastanın dış görünüşüne değil hastalığına odaklanırdı. "Parmak izinden kimliğini tespit edebilirsiniz!"
Birbirine karışan sesler genç kadının kafasında dört dönen gerçekleri susturamıyordu. Nasıl susturabilirdi ki? En büyük korkusu başına gelmiş dünyası başına yıkılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanda Yolculuk Osmanlı
Tarihi KurguWattpadRomanceTR Tarihi kurgu - Tarihi baştan yazan kurgular listesinde! Çalıntı durumunda yasal işlem başlatılacaktır! 1. Kitap final yaptı! 2. Kitap kaldığı yerden, buradan devam ediyor... Önemli not: - Bu hikayedeki karakterler, tarihi bilgile...