II. Kitap: 10. Bölüm -Mucize-

1.8K 199 303
                                    

Hilal

Bir bitişe yaklaşır gibi ağır bir yorgunluk çökmüştü bedenime, sonrasında usulca ruhumu hüzünlü bir huzur ele geçirmişti. Sanki her şey bitmiş ve huzura kavuşmuş gibi hissediyor, bundan sonra hiç bir derdim olmayacak gibi geliyordu.

Oysa hiç bir şey bitmemişti ki? Tüm acılarım, korkularım hala kalbimdeyken neyin huzuruydu bu? Anlam veremiyordum bu hissettiklerime...

Bazı şeylere anlam verilmezdi, daha doğrusu verilemezdi. Sadece hissedebilirdik. Kanıtlanamaz ama inanılan şeyler gibi büyüleyici bir şeydi bu.

İnanmak, kuşkusuz sualsiz kalpten inanmak.

Son bir kaç adım ve bitiş çizgisine adım atacak ardından durup geriye bakacaktım. Neler yaşadığımı görecek, hatalarımdan ders çıkaracak belki de yeni anlamlar bulacaktım... Bilemiyorum, artık düşüncelerimi toparlayamıyordum. Sadece hissettiklerime yoğunlaşabiliyordum.

Farkındayım bir şeyler olacak.

Yeri göğü sarsacak, belki de nefesimi kesecek bir şey. Çınarların sonsuz köklerini koparacak, okyanusları kurutacak bir şey. Kıyamet gibi... Bir son olup beraberinde bir başlangıcı getiren bir kıyamet. Sonsuzluğun işareti olacak, ruhları yeniden Yaradan ile buluşturacak bir kıyamet.

Yağmurlu kara bir gecenin ortasında evde odamda çift kişilik yatağımda uzanmış dakikalardır tavanı seyrediyordum. Kafamda düşüncelerim tarafından bir savaş dönerken bedenim bir anıt heykeli gibi donuktu. Görmüş, geçirmiş savaşın tüm detaylarını teninde hisseden bir savaşçının son nefesinden sonra anısına yapılan bir heykel gibi öylece olan biteni seyrediyordum.

Öyle yüksek seslerden oluşan bir gürültü vardı ki kafamda sanki tüm dünya aynı şeyi duymuş ta bunun tartışmasını yapıyor gibi coşkulu bir kalabalığın sesi yankılanıyordu. Karşıt görüşler, aynı fikirde olanlar, farklı fikir yürütenler ve yine kendi bildiğini bağıranlar...

İşittiğim hayalet gürültülere öyle çok yoğunlaşmıştım ki zihnim bir anda sessizliğe gömülünce olduğum anın farkına vardım. Karanlığın içinde yalnız başıma çırpınıyordum ölüm bataklığında.

Aldığım nefeslerin sesini duyacak, dışarıda usulca yağan yağmurun sesini net işitecek kadar sessizliğe alıştığım saniyelerde hiç beklemediğim bir anda zihnimde yankılanan ses ile yeni bir kapı aralandı sanki ruhuma.

"Kur'an'da iki yerde geçen tay, kıyamet günü göklerin Allah'ın kudret eliyle dürüleceğini beyan etmek için zikredilmiştir."

Kıyamet.

Ve bende Burak'a benim kıyametimin geldiğini söylemiştim. O an bunu söylerken hiç bir şekilde bilinçli konuşmuyordum, ne dediğimi anlamıyordum...

Ama şimdi sanki her şey aydınlanmıştı.

Beni her defasında en dibe battığımda çekip almıştı Yaradan.

Dehşet bedenimi sarıp sarmalarken düşüncelerim ile yataktan sıçramış oturur vaziyete gelmiş boşluğa bakarken kafamda oturan parçalar ile yüzümde çok farklı duyguların izleri oluşmaya başlamıştı.

Her şeyin bir anlamı vardı.

*

Sultan Ahmed Han

Karanlığın acımasızca hüküm sürdüğü ormanın ortasında bir kaybediş ile yalnız başıma kalmıştım. Gök sanki acıma eşlik etmek ister gibi usul usul yağmur yağarken ben durma fikrini aklıma bile getirmeden sonuçsuz arayışıma devam ediyordum. Biliyordum burada değildi, aynı göğün altında değildik ve benim günlerdir onu aramam çok acınasıydı. Lakin elimden hiç bir şey gelmeyerek oturup bir imkansızı beklemek de boğazımdaki yumruyu büyütecekti.

Zamanda Yolculuk OsmanlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin