Olaylar tamamen tarihten bağımsızdır. Karakterler ve olaylar benim kurgumdur. Kurgudaki padişah ve ailesi gerçek değildir. İsim benzerliği olabilir ama hiç bir şekilde tarihle alakası yoktur.
Düzenlendi.
Denizin sakin dalgaları bizi Kız kulesinin olduğu küçük adaya sürüklediğinde bizi Yavuz Çelebi karşıladı, elinde alev alev yanan bir meşale ile bizi dışarıda bekliyordu belli ki. Yüzünde kendini belli eden bariz bir heyecanla yanımıza gelip kayığın ipini tutup büyük bir kaya parçasına bağladı ardından yardım için elini uzattı.
Gülümseyerek elini tutup karaya ayak bastığımda bir süre dengemi koruyamadım. Hala sallanıyor gibi hissediyorum. Benim ardımdan Ahmed ve Hüseyin kayıktan indiğinde dördümüz birbirimize gülerek baktık. Sessizliği kayalara vuran dalga sesleri dışında hiç bir şey bozmuyordu. En sonunda Yavuz saygıyla eğilip gülümseyerek bizi selamladı.
"Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz."
"Hoş bulduk Yavuz, nasılsın?"
"Sağlığınıza duacıyım Hünkarım."
Kısa selamlaşmanın ardından dördümüz kulenin önünde durmuş denizi seyrediyorduk. Esen soğuk rüzgar ile hafifçe titrediğim an merakla gökyüzüne baktım. Yağmur bulutları yaklaşıyordu. Yaz mevsimini çoktan geride bırakmıştık...
"Buyurun içeri geçelim." Yavuz önden bize yol göstererek kulenin kapısını açtı ve içeri girdi. Onun ardından içeri girdiğimizde sıcak esinti ile aniden mayıştım. Üzerimde ki pelerini çıkarıp kapının yanında olan sandığın üzerine attım.
"Buraya ikidir akşam geliyoruz gündüz de gelelim doğrusu manzarayı izlemeyi çok isterim." Diyerek ortadaki uzun masanın yanına ilerledim.
"Kapım sizlere her zaman açık." diyerek bizi davet eden Yavuza baktım ve gülümseyerek başımı salladım ardından merakla masadaki kağıtları incelemeye başladım. Gök bilim ile alakalı yıldız haritaları vardı. Heyecanla kağıda daha çok yaklaşıp üstündeki işaretleri inceledim. Çok karmaşıktı ve bir o kadar muazzam. Köşede ise kağıtların üzerinde taşlar vardı ilk geldiğimde nelere iyi geldiklerini anlatmıştım o da dediklerimi çoktan kağıda dökmüş küçük bir rehber yaratmıştı. Bakışlarımı masadan kaldırdığımda tavandan ip ile sarkan dürbüne uzanıp hafifçe dokundum.
"Sultanım geçen istediğiniz malzemeleri getirdim." Yavuzun dediklerinden sonra Ahmed gülümseyip bana tam gözlerimin içine bakarak "Ala, neredeler?" diyerek Yavuza sorusunu sordu.
"Üst katta hünkarım."
"Nedir onlar Ahmed?" merakla sorduğum soruya Ahmed sessizce güldü ve yanıma gelip elimi tuttu ardından taştan merdivenlere ilerledi. Düşmemek için elbisemin eteklerini toplayıp Ahmed'in hızına ayak uydurdum. Kısa sürede üst kata varınca ilk gördüğüm şey masanın üzerinde olan çeşit çeşit boya fırçaları ve boyalardı ardından ayakta duran büyük bir şövale ve tuval gördüm.
Resim mi çizecekti? Şaşkınca gülümseyip Ahmed'e döndüm gülen güzleri ile gözlerim buluşunca iç çekmeden duramadım. Bu adam nasıl olurda tek bir bakışı ile beni yerle bir edebiliyordu? Büyülü müsün sen? Gülüşünü bana sunarken elimi tutu ve beni yavaş yavaş cam kenarında olan sandalyeye oturttu ardından şövaleyi bana doğru çevirip eline ince bir fırça aldı.
Yaşadığım şaşkınlıktan kurtulup heyecanla konuştum. "Ahmed beni mi çizeceksin? Ama bu yasak." Endişe ile ayağa kalktığımda o güven verircesine gülümsedi ve yanıma gelip beni yeniden oturtturdu.
"Hatırlıyor musun Hilal... Bana dediklerini?"
Anlamsızca ona bakınca güldü ve ellerimi tutup konuşmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanda Yolculuk Osmanlı
Ficción históricaWattpadRomanceTR Tarihi kurgu - Tarihi baştan yazan kurgular listesinde! Çalıntı durumunda yasal işlem başlatılacaktır! 1. Kitap final yaptı! 2. Kitap kaldığı yerden, buradan devam ediyor... Önemli not: - Bu hikayedeki karakterler, tarihi bilgile...