Karşımdaki kitaplık ile bakışırken buraya nasıl emin adımlarla geldiğimi hatırladım bir an. Gelip tüm tarih kitaplarını okuyacak olan biteni anlayacağımı söylemiştim kendime. Evet, geldim. Ama elim gitmiyordu kitaplara. Öylece bakıyordum, uzaktan sevdiğine bakan bir aşık gibi.
Elime alıp okumaya başlamak çok yakındı hatta kulağa kolay gibi geliyordu ama düşündükçe midemin stresten kasılması başka bir konu düşünmek için deli gibi çalışan beynimin beni bozguna uğratması ve sonucunda kendimi berbat hissetmem hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığının kanıtıydı.
Evet, aptallık ediyordum. Her şeye bir adım uzaklıktaydım ama ben o adımı atmaya acizdim.
Derin bir nefes alıp yeniden elimi kaldırdığımda gözümün önü puslu bir hal alıp başımı döndürmüştü. Nefesimi zorlukla bırakıp geriye sendelediğimde yanımdan geçen hastalardan biri duraksamış hastane kıyafetinin ceplerine ellerini sokup beni izlemeye başlamıştı.
Karşımdaki adamın nesi olduğunu dahi bilmeden ona bakarken tedirginlik denilen duygudan eser yoktu ruhumda. Onlardan biri olduktan sonra neyin ne olduğunu anlıyordu insan.
"Zorlanmak savaşmak değildir. Geri çekilmek kaybetmek değildir." İlk başta anlamsız gelse de oldukça derin olan sözlerine başımı salladım. "Demem o ki hazır olduğunda yeniden dene. Burada böyle dikilmen bir işe yaramaz ayrıca yolumu kapatıyorsun." Bilmiş bilmiş kaşlarını kaldırdığı an istemsizce gülmüş geriye çekilip ona yol vermiştim.
"Teşekkürler." Diyerek kitaplığın arka tarafına gittiğinde nesi olduğunu merak ettim.
"Bana bakmayı keser misin deli mi oynuyor burada?"
İstemsizce gülüp başımı yana yatırdım ve ona daha net baktım. "O söz ayı mı oynuyor değil miydi?"
"Ha ayı ha deli fark eder mi?" Bıkmışlık ile söylediklerine bir kez daha güldüğümde tek kaşı havada bana bir öğretmen edası ile bakıp 'cık cıkladı'.
"Kusura bakma." Diyerek arkamı dönüp boş masalara ilerledim ve bir sandalye çekip oturdum. Ellerimi kucağımda birleştirip parmaklarımı çıtlatırken yine ulaşamayacağımın bilincinde kitaplığa bakıyordum. Kendimi bu kadar korkak bulmayı beklemiyordum oysa odamdan çıkarken. Öyle dik öyle emin yürümüştüm ki bir an başaracağımı bu çıkmazdan çıkacağımı sanmıştım ama öyle olmamıştı.
Bir duvara toslamış yere yığılıp kalmıştım.
Şimdi de yerden çaresizce onlara bakıyordum.
Demin benimle konuşan adam elinde iki kitap ile boş bir masaya geçtiğinde düşüncelerimden kaçarak onu incelemeye başladım. Yirmilerinin sonlarında dağınık siyah kıvırcık saçları ama saçlarına zıt yeşil gözleri olan bir adamdı. Zayıf ve uzundu en azından bana göre, ama sanki çok kitap okumaktan kamburu çıkmış gibiydi. Aynı benim gibi. Başımı derslerden kaldırmadıkça yükler binmiş ufak bir kambur başlangıcı başlamıştı. Tabii sonra fizik tedavi ile bir kaç seansa gidip spor yapsam da daha sonra bu monotonluğa fazla tembel gelip bırakmıştım.
Hangi kitapları okuduğunu anlamak için kafamı uzattığımda dünya klasiklerinden okuduğunu anladım.
"Bana bakmayı keser misin yoksa odama mı çıkayım?" Kısık gözleri ile bana döndüğünde utanarak başımı çevirdim.
"Özür dilerim, rahatsız etmek istememiştim."
"Sen fazla normalsin."
"Ne?"
"Bir deli gibi değil de daha çok içe kapanık bir insan gibisin."
"Buradakilere deli demeyi keser misin bu hoş değil?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanda Yolculuk Osmanlı
Ficción históricaWattpadRomanceTR Tarihi kurgu - Tarihi baştan yazan kurgular listesinde! Çalıntı durumunda yasal işlem başlatılacaktır! 1. Kitap final yaptı! 2. Kitap kaldığı yerden, buradan devam ediyor... Önemli not: - Bu hikayedeki karakterler, tarihi bilgile...