II. Kitap: 3. Bölüm -Pişmanlık-

1.5K 195 239
                                    

Sultan Ahmed Han

Yok saydıkları değil miydi insanı en çok yaralayan? Olmaz dediklerinin olması en çok bitirirdi insanoğlunu. Kondurmadıkları, aklından dahi geçirmedikleri...

İnsanoğlu dünyaya fanilikle gelmiş olsa da sanki hiç ölüm yokmuş gibi yaşaması onun hatası mıydı? Yoksa hayatın büyüsü müydü böyle olmalarının nedeni?

Bekleyerek geçen günler boşuna mı geçerdi? Hedef edilen gün gelene kadar geçirilen günler bir hiç miydi? Yoksa hepsi bir yolun taşı mıydı?

Düşünür durur, sorular sorar cevaplar arar, hayaller kurar gerçekliği perde arkasına iterdik. Sorular er ya da geç cevabına ulaşırdı ama biz onu görür müydük?

Peki ya perde arkasına ittiğimiz gerçekler? Nefesimizi kesmeye gelecekler miydi?

Boğuk bir nefes alarak gözlerimi odaya açtığımda kalbimin ağrıyarak kulağımda atışını sersemlik ile dinledim bir süre. Anlamsız bir ağrı ile elim sol yanıma giderken endişeyle başımı Hilal'in yattığı tarafa çevirdim. Uyuyordu. Sonra hemen bebeklerimize baktım. Odanın içini dolduran ufak seslerin sahibi olan Hüma çoktan uyanmış minik ellerini havaya kaldırıyordu. Beyazıd ise annesi gibi mışıl mışıl uyuyordu.

Derin bir nefes daha alıp yattığım yerden dikkatlice doğrulduğumda eğilip Hilal'in alnına bir buse kondurdum ve yataktan kalkıp sessiz adımlar ile Hüma'nın yanına gittim bakışlarım Hüma'dan sonra Beyazıd'ı bulurken onu mışıl mışıl uyurken buldum. Dudaklarımda bir gülüş can bulurken iç çekerek Hüma'ya doğru eğildim. Daha hayata yeni yeni alışırken bir yenilik görmesi ile açılan gözleri bana odaklanırken bakışlarında Hilali gördüm sanki.

Kızımız annesine çekmiş gibiydi... Gözlerindeki derin bakışlar insanın nefesini kesiyordu sanki. Ya da babası olarak benim kalbime dokunuyordu bir tek bilemem. Ama benim için ne kadar özel bir kız olduğunu biliyordum.

"Babacığım?" Fısıltıyla minik bedenini avuçlarım arasında aldığımda dudaklarının yukarı doğru kıvrılıp bana gülücük attığına şahit oldum. "Hüma'm." Onun havaya kaldırıp göğsüme doğru yatırdığımda battaniyesini alıp üzerine serdim ve boynuna yaklaşıp mis kokusunu içime çektim.

Minicik bedenini sıcaklığı ve kalp atışlarının göğsüme vuruşunu hissederken gözlerimin doluşu eş zamanlı olmuştu. 

Ufak adımlar ile odada tur atarken ilk amacım Hüma'yı yeniden uyutmaktı ama belli ki kızımın uyumakta gözü yoktu. 

Gün ışığı turuncu tonları ile odaya dolarken Hilal kıpırdanmaya başlamıştı. Hüma ile yatağa ilerleyip annesinin yanına oturduğumuzda usulca kızımı annesinin üzerine doğru tuttum. Ne yapacağını merakla beklerken Hüma minik ellerini uzatıp Hilal'in yüzünü kavradı.

Sesli bir gülüş ile başımı geriye attığım sırada Hilal derin nefes alarak gözlerini araladı ve bizi görmesi ile içtenlikle gülümsedi.

Hüma'nın minik elleri Hilal'in burnunu kavradığı gibi sıktığında Hilal'in dudaklarından bir kıkırtı firar etti.

"Günaydın güzeller güzeli annemiz." Gülerek konuştuğum sırada Hilal elini kaldırıp sakallarımı usulca okşadı. "Günaydın sevgilim." Demesi ile içimden sıcak bir esinti eserken Hilal yataktan doğrulup Hüma'yı kucağına aldığında gözleri merakla Beyazıd'ı aradı. 

"Oğlun hala uyuyor annesi." Gülerek beşikleri işaret etmem ile başını salladı.

Hüma çıkardığı sesler ile Hilal'in saçlarını avuçları arasına aldığında gülerek yana geçip oturdum ve dudaklarımı alnına bastırdım. "Öyle güzelsiniz ki bakmaya kıyamıyorum Hilal."

Zamanda Yolculuk OsmanlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin