27. Bölüm

8.2K 523 203
                                    

Olaylar tamamen tarihten bağımsızdır. Karakterler ve olaylar benim kurgumdur. Kurgudaki padişah ve ailesi gerçek değildir. İsim benzerliği olabilir ama hiç bir şekilde tarihle alakası yoktur.

Düzenlendi.


Devasa ahşap kapılar benim için açılırken cariyeler, ağalar ve kalfalar önümde saygıyla eğildi. Sessizlik haremde hüküm sürerken ben tüm ihtişamlığım ile taşlıkta ilerlemeye başladım. Yerde arkamdan süzülen elbisemin kuyruğunu gören bir daha bakıyordu. Zira giydiğim mavi elbise ile gökten inmiş bir melek misali süzülüyordum taşlıkta.

Haremin üst katına çıkıp Valide sultanın dairesine doğru emin adımlarla ilerledim. Orada beni bekleyen manevi annem Ayşenur hanım ve Valide sultan ile yemek yiyecektim. Dairenin önüne gelince kapıdaki cariyeler beni bekliyormuş gibi bekletmeden kapıyı açtı. Ellerim karnımın üstünde birbirine kenetlenmiş halde içeri adım attım ve sessizce oturan Valide sultana ve Ayşenur hanıma ilerleyip önlerinde selam verdim.

Gözleri kamaşan Valide sultan eli ile yanını işaret etti. Tebessümle yanlarına geçip oturdum. "Bu ne güzellik Hilal! Göz kamaştırıyorsun."

"Mübalağa ediyorsunuz Validem, sizin kadar kimse göz kamaştırmaz." İkimiz de gülüp birbirimize baktıktan sonra Ayşenur hanıma döndüm. "Hediyeniz için çok teşekkür ederim beni çok mesut ettiniz."

Üzerimdeki büyüleyici kaftan onun hediyesiydi. Dün o kadar aksiyonlu ve yoğun geçmişti ki gözlerimi açtığımda hala günlerce uyuyabileceğimi düşünmüştüm. Tüm saray halkı olanları konuşurken benim yaptıklarım dillere destan bir hikayeye dönüşmüştü. Herkesin gözünde yükseldiğimi fark ediyordum. Onların saygısını ve kıymetini kazanmıştım. Haremdeki cariyelerin büyük bir kısmı beni desteklediğini öğrendiğimde bir hayli şaşırdım zira onlarla fazla zaman geçirip kendimi tanıtmamış aralarına karışmamıştım. Melike ile sabah uzun süre bu konu hakkında konuşup onun fikirlerini dinlemiştim sonuçta o haremdeki kızları benden iyi tanıyordu. Meğerse beni destekleyen kızların çoğu sultan olma hayali kurmuyormuş, tek istedikleri eğitimlerini tamamlayıp Enderun'daki paşa, vezirler veyahut devlet adamlarına zevce olmakmış.   

Kahvaltıyı taşlıkta kızlar ile yapıp onlara kendimi açtım. Aralarında tabi bana dost gözü yerine rakip gözü ile bakan da vardı ama onları kurduğum cümleler ile yerle bir ettim acımadan kim olduğumu bastırdım. Ne kadar tarih okuyup haremin ne için olduğunu bilsem de yine de içimdeki kıskanç kadını susturamadım. Ahmed benimdi ve sadece benim olacaktı zira aksi mümkün değildi. 

Ben gelecekten gelen, tarihi değiştirmeye geldim. 

"Sen ne dersin Hilal?" Valide sultanın sorusu ile bakışlarımı kaftanımdan çektim. Ne olduğunu tamamen kaçırmış halde sudan çıkmış balık gibi baka kaldım. En sonunda ikisine bakıp gülümsedim ve başımı olumlu anlamda salladım.

"Alâ o vakit düğün bahara olacak." Bahara daha çok vardı ama böylesi daha iyi en azından has bahçeyi halka açabilirlerdi. 

"Ama tabii nişan kış bitmeden olacak." diyerek elimi tuttu. 

"Çok mesudum validem... Sanki kalbim çıkacakmış gibi atıyor aldığım her nefeste zaman daha çok yavaşlıyor." 

"Hilal sende kendi gençliğimi görüyorum. Ben, merhum padişahımız ile daha o şehzadeyken evlendim. Ben daha Kırım prensesi iken bizim geleceğimize karar verilmişti. Mustafa ile nikahtan önce bir defa karşılaşmıştık, bir bakış ve bir gülümseme dışında aramızda hiç bir şey olmadı. Nikaha daha aylar vardı ve ben ona aşık olduğumu bilmeden o günü sabırsızlıkla bekledim. Her gün zaman bana inat daha yavaş ilerliyordu..."

Zamanda Yolculuk OsmanlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin