23. Bölüm

7.7K 595 241
                                    

Olaylar tamamen tarihten bağımsızdır. Karakterler ve olaylar benim kurgumdur. Kurgudaki padişah ve ailesi gerçek değildir. İsim benzerliği olabilir ama hiç bir şekilde tarihle alakası yoktur.

Düzenlendi.

Gözlerimi karanlık odaya açtığımda her şeyin bir rüya olmasını diledim, belki de bir kabus. Titrek bir iç çekip ayağa kalktığımda yaşadığım baş dönmesi ile yere çakıldım. Dizlerimde oluşan acı ile inleyip iki büklüm olurken içimdeki sıkıntı yeniden baş gösterdi. Son hatırladığım anlar Valide sultanın dairesinde oturuşumdu sonra ise, sonra nefesim kesildi. Ve ben bayılmış olmalıyım.

"Ahmed!" yaşadığım baş dönmesini es geçip kendimde bulduğum son güç tanesi ile ayaklandım ve hızla dairemin kapısına ilerledim. Kapımı açtığım an ıssız ve karanlık saray koridoru ile karşılaştım.

"Melike!" Güçsüz seslenişim koridorda yankılanırken geri cevap alamadım. Meşaleler bile yanmıyordu. Sağımdaki taş duvara tutunup yönümü bulurken haremin derinlerinden boğuk ve iç yakan sesler gelmeye başladı. Kulaklarımdaki uğultu yüzünden hiç bir şey anlayamıyordum. Her şey birbirine girmiş gibi bir hal almıştı.

Taşlığa yaklaştıkça sesler birer ağlayışlara ve hıçkırıklara dönüşmüş dudaklarımda dehşetin izini bırakmıştı. Korkarak yeniden Melike'ye seslendim.

"Melike!" lakin yine bir hiçlik karşıladı beni. Yalın ayak taşların üstünde yürürken ayağıma bulaşan ıslaklık ile duraksadım ne olduğunu görmek için ayaklarıma baktığımda karanlık yüzünden hiç bir şey göremedim. O an duyduğum sesler daha önemli geldiği için geri taşlığa ilerledim, devasa ahşap kapıyı titreyen ellerim ile açınca loş mum ışıklarının arasında kap kara giyinmiş cariyeleri görmem nefesimi kesmişti. Korkuyu iliklerime kadar hissederken titreyen dizlerim de bunu destekledi.

Neler oluyor böyle?

Ağlayan gözler usul usul beni bulunca bende istemsizce bakışlarımı sağımdaki aynaya çevirdim. Gördüğüm görüntü ile ciğerlerime yumruk yemiş gibi nefesim kesildi ve ben yüksek bir çığlık attığım an beyaz elbisemin kana bulandığını gördüm. Ayaklarıma bulaşan sıvı da kandı.

Bu kimin kanı?

Düşüncemden sonra bir çığlık daha attım ölüm kokan saraya. "Ahmed!"

*

"Hilal! Hilal uyan!" Yüzüme fırlatılan su ile ilk nefesimi solurcasına derin bir nefes aldım. Kan ter içinde yattığım yerden doğrulup dehşetle ayağa fırladığımda yine yeniden yere yıkıldım. Aynı sahneleri yaşamam ile dehşetle yerimden kalkmaya çalışırken yeniden titreyen bacaklarım yüzünden yere düştüm.

"Hilal! Korkma kabus gördün sadece!" kolumun tutulup bana seslenilmesi ile bakışlarımı o tarafa çevirdim, Dilrubah'tı. Fal taşı gibi açılmış gözlerimden dolup taşan göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken Dilrubah bana sıkıca sarıldı.

"Şşt geçti sakin ol." şefkat dolu sesi ile daha şiddetli ağlamaya başladığımda gördüğüm kabus yeniden aklıma geldi. Sinirlerim boşalırcasına ağlarken onun da dediği gibi sadece bir kabus gördüm diyerek kendimi yatıştırmaya başladım.

"Geçti." aynı kelimeyi belki de onlarca kez tekrarladı beni rahatlatmak için lakin bana pek yaramadı.

Biraz olsun kendime geldiğimde aklıma bayılmadan önce hissettiklerim geldi ve zorla ondan ayrılıp etrafıma bakındım, batan güneşin iç eriten ışığı daireme vurmuştu. Melike ise yanı başımda duruyordu.

"Ahmed? Ahmed iyi mi?" soruma karşılık Dilrubah ellerimi tuttu.

"Hilal endişe etme ağabeyim iyidir kötü bir şey olsa haberi gelir. Neden böyle oldun neyin var?" Derin bir nefes alıp yüzümü ellerim ile kapattım.

Zamanda Yolculuk OsmanlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin