55. Bölüm

2.8K 290 179
                                    

Sultan Ahmed Han

Dizlerim üzerinde duran kılıca takılı kalan bakışlarımı en sonunda çekip çadıra göz attım. Çoktan bir ay olmuştu Payitahttan ayrılalı, nefessiz kalalı... Hilalimin nur yüzü gözlerimin önünden gitmiyordu, her şeyi ile aklımda kazılı kalmış orada benimleydi. Özlemiştim onu delice, kokusuna hasret kalarak günleri sayıyordum. Ona yeniden kavuşabilmek için tüm gücümle kafire saldırıyor boş bir an olsa bile durmadan devam ediyordum. Düşman yorgun düşmüş geri çekilmeye başlamıştı bile, kuşatmanın gücü kılıç düşüyor korku salıyordu.

Elimin altındaki kılıcımı havaya kaldırdım. Bakımını yapmıştım yeniden, özenle temizlemiş ardından keskinleştirmiştim kılıcı. Bu kılıcın bir mazisi vardı, yürek burkan bir mazi.

Özlemle yanıp tutuştuğum, kendi kendime kavgalar ettiğim geceler boyu bu kılıç ile sabahı ediyordum. Anlam veremediğim rüyalar ve akabinde gelen o acı ile geceleri uykudan uyanıp bu azaptan kurtulmak ister gibi kendimi bir işe atmıştım. İlk başlarda daha şehzadeyken kitap okurdum, şiir yazardım, geceyi seyrederdim lakin daha sonra tahta geçtiğim vakit o geceler devlet işleri ile uğraşır acımı hırsım ile kapatıp çalışırdım, lakin bir vakit sonra yüreğimi yakan acı öyle bir hal almıştı ki oturup bir şeyler okumak sinirlerimi alt üst eder hale getirmişti.

Bende şifayı bu kılıçta buldum.

Gecelerce üzerinde çalıştığım, en ince detaylarına kadar özendiğim kendi ellerimle yaptığım bu kılıç içimdeki öfkeyi dindirmek amacıyla yapılmıştı. Kendime olan öfkemi... Ben hayatım boyunca hiç bu kadar çaresiz olmamıştım, biri vardı, acı çeken, rüyalarımı ele geçiren, kalbime sahip olan biri vardı ama ben ona ulaşamıyordum.

Şimdi bu kılıçla harp meydanında kan döküyordum. Avuçlarım arasındaki kılıcı daha sıkı tutup hissetmeye çalıştım. Zira daha sıkı tuttukça sanki Hilali hissediyordum. Özlemle bir kez daha iç çektiğimde gözlerimi kapatıp arkama, tahtıma yaslandım ve o derin uçurumdan kendimi attım.

Gözlerimin önünde canlanan Hilal ile dudaklarımda bir tebessüm can bulurken onunla beraber geçirdiğimiz her andan kısa kısa kesitleri seyrettim sessizliğimle. Kalbim bir hayalle bile hızlanmış onun için göğüs kafesimde çırpınırken bir kez daha ona nasıl aşık olduğumu hissettim.

Deli divane olmuştum ben bu kadına.

"Hilal." dudaklarım arasından adı firar ederken gözlerimi usulca açıp ayaklandım ve kılıcı önce kılıfına geçirip ardından yerine koydum ve heyecanla masama geçtim. Hilale bir mektup daha yazacaktım. Daha iki gün önce yazıp diğer mektuplar ile saraya ulakla göndermiş olsam da içimdeki duyguları bastıramıyordum.

Parmaklarım arasındaki kağıdı usulca masaya açtığımda kalemimi mürekkebe batırıp kağıda aşkımın izlerini bırakmaya başladım.

"Ey gönlümün sultanı, ömrümün sefası.

Yine sensizlikle savaşıyor, hayallerinle galip oluyor bu divane.

Ne derttir bu yokluğun bir bilsem nasıl yanıp kül olduğumu, akabinde özleminle küllerimden doğum hayallerinde can bulduğumu bir bilsen... Koşar gelir bu azaptan kurtarırdın beni ömrüm.

"Hilalim, sevgilim, her şeyim... Seni çok seviyorum ve sözümü tutuyorum içini ferah tut. Dediğin gibi canımı canın gibi koruyor sana tez vakitte kavuşmak için zaman kaybetmiyorum. Sende kendine ve evladımıza dikkat et, çıkar aklından o kötü düşünceleri, soldurma o ömre bedel gülüşünü.

Kavuşacağımız güne kadar sağlıkla kal, huzurla koy başını yastığa.

Hayatım, nefesim, elzemim... Yine sana geleceğim."

Zamanda Yolculuk OsmanlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin