44. Bölüm

3.7K 284 165
                                    


Koridorların arasında yine aynı heyecanla dolanırken gözlerim her detayı inceliyordu. Daha önce biz öğrencilere açılmayan bu kapılar özel araştırma izni ile açılmıştı. Sadece yetkili profesörlerin girdiği bölümde dolaşırken burasının nasıl bu kadar ferah olduğunu sorgulamaya başladım. Ne penceresi ne de başka kapısı olan bu büyük alanda serin esintiler esiyordu. Taş duvarları aydınlatan aydınlatıcıların ışıkları gözümü alırken bakışlarımı alanın ortasındaki raflarda gezdirmeye başladım. Yirmi yıl önce keşfedilmişti bu alan. Sarayın baş döndüren koridorlarının bir oyunu sayesinde gizli kalan bu yerde ilginç eserler vardı. Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye için yazılmamıştı aksine halkın o her dönem padişahlar için anlattıkları kitaba alınmıştı. Osmanlı'nın her padişahına olan düşünceler buradaydı. 

"Hilal?" Arkamdan yükselen melodik sesleniş ile başımı çevirdiğimde kimse ile karşılaşmadım. Anlamsızca bedenimi de çevirdiğimde taş duvarların üzerinde sanki küçük elmaslar varmış ta ışık sayesinde parlıyormuş gibiydi. Dudaklarım şaşkınlık ile aralanırken tarihin kokusunu içime çektim. İşte yine oluyordu. Bu büyülü his...

Sesin melodik tını duvarlarda yankılanırken birden içeri üst sınıfımdan Burak girdi. Elindeki kağıtları karıştırarak içeri girdiğinde bakışları beni buldu. "Bana mı seslendin?" kuşkuyla sorduğum soru ile bana masum bir bakış attı. Kahve rengi gözleri anlam vermek ister gibi etrafa bakıp parmağı ile kendini işaret etti. "Bana mı soruyorsun?" diye mırıldanınca başımı olumlu anlamda salladım. 

"Hayır, ben senin burada olduğunu bilmiyordum bile." diyerek yanıma gelince omuzlarım düştü. Delirdiğimin farkına varmak daha çok içimi sıkıştırırken bakışlarımı yerden kaldırıp duvarlara diktim. Parıltılar yok olmuştu. Elimdeki kitabı daha çok sıkıp başımı olumlu anlamda salladım ve rafların arasına daldım. 

"Bu kadar çok düşünce ve fikir sayesinde geçmişteki hükümdarların nasıl biri olduğunu anlayabilmek ne güzel. Çok şanslıyız izin alıp girebildiğimize değil mi Hilal?" yanımda biten ses ile sıçrayıp ürkerek Burak'a baktım. Uzun saçları alnına düşmüş gamzeli gülüşüne renk katmıştı. Uzun boyu yüzünden başımı kaldırıp bana gülerek bakan gözlerine baktım.

"Ama asla onların iç dünyalarını bilemeyeceğiz Burak. Evet bu satırlar sayesinde nasıl birer hükümdar olduklarını biliyoruz peki ya hayallerini, hislerini, korkularını?" içimdeki boşluk beni daha çok dibe çekerken Burak'ın gülüşünün solduğuna şahit oldum. "Geçmiş gizemleri ile orada saklı kalacak Hilal, biz asla bu sorduklarını bilemeyeceğiz bu imkansız." 

"Aslında geçmiş denilen şey geçmemişse? Ya her şey saklı bir kapının ardında bizi bekliyorsa? Hiç bir şey imkansız değildir ben buna inanıyorum. Tek gereken şey doğru zamanda doğru insan olmak. Ne istediğini bilmek. Geçmişin zaten var olduğunu bilmek onun orada bir yerde olduğunu ve asla yok olmayacağını bilmek." Kendi kendime konuşmaya başladığımı fark ettiğimde kasılarak Burak'a baktım. Yüzünde tek bir mimik yoktu. Ama bakışları bir çok şey anlatıyordu. Benim deli olduğumu.

"Neyse ya sen beni çok takma." diyerek yanından uzaklaştım. Derin bir nefes alıp önümdeki kitapların adlarında gözlerimi gezdirdim. Dudaklarım alayla aralanırken istemsizce fısıldadım. "Sultan II. Ahmed Han." Yine buldum seni. Kitaplara dokunmak istesem de bu yasaktı sadece kopyalarını inceleyebilirdik. Hüzünle kitaplarda göz gezdirirken birinde takılı kaldım. Bu Ahmed'in hocası olan Lala Murad paşanın ağzından yazılanlardı. Heyecanla kitabın altındaki numarayı defterime geçirip gülümsedim. Bunu daha önce görmemiştim, bu odaya girebilme iznimiz olduğu için çok şanslıydım! 

Zamanda Yolculuk OsmanlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin