26. Bölüm

8.2K 516 265
                                    

Olaylar tamamen tarihten bağımsızdır. Karakterler ve olaylar benim kurgumdur. Kurgudaki padişah ve ailesi gerçek değildir. İsim benzerliği olabilir ama hiç bir şekilde tarihle alakası yoktur.

Düzenlendi.

Günler günleri kovalamış bir başka gün doğmuştu...

Bugün oldukça yoğun geçmişti, sabah Ahmed ile yaptığım kahvaltıdan sonra beraber onun en güvendiği devlet adamlarından olan Kara Davud paşa ile buluşmuştuk nedenini buluşana kadar anlamasam da susmuş ona ayak uydurmuştum.

Meğerse bizim nikahımız içinmiş. Benim bu devirde ailem yanımda olmadığı için Ahmed en güvendiği paşasından bir ricada bulunmuştu, Davud paşa ve zevcesi Ayşenur hanım benim manevi ailem olmuşlardı. İlk başta dehşete kapılıp insanlara çaktırmadan Ahmed'e onay vermediğimi belirtmiş ardından bir köşeye çekilip içime attığım aile özlemi ile kedere boğulmuştum. Yüzüme taktığım sahte mutluluk maskesi çok dayanamayıp kırılmıştı bu olanlarla birlikte...

Annemin kokusuna, babamın güven dolu kollarına çok ihtiyacım vardı. Her ne kadar Ahmed!i kendimden çok sevsem de onun varlığı sayesinde hayata tutuna biliyorsam aynısı ailem için de geçerliydi. Belki de sonsuza kadar ailemi göremeyecektim. Araf'ta kalmış gibiydim... Gelecek yada geçmiş her seçimimin sonunda benim canım yanıyordu. Birisine kavuşurken diğerlerini kaybediyordum.

En sonunda aklı selim bir halde Ahmed'i onaylamış ve Manevi ailem ile tanışıp kaynaşmıştım. İlk başta sıcak enerji alamadığım insanların aslında çok temiz kalpli ve iyi olduklarını görmem ile aklımda bir şüphe dahi kalmamıştı. Öğlene kadar havadan sudan sohbet etmiş ardından Valide sultan ile buluşup buraya imarethaneye gelmiştik.

Yani bu gün hem ruhsal olarak hem de fiziksel olarak bir hayli yorgundum.

Elimdeki tahta kepçe ile uzatılan tabağa sıcak tarha çorbasından doldurdum. İkinci kepçeyi de doldurduktan sonra tabak ağzına kadar dolmuştu elimdeki kepçeyi kısa süreliğine kazana bırakıp kadına içtenlikle gülümsedim. "Afiyet olsun." 

"Sağ olun. Allah sizden razı olsun." İç çekerek söyledikleri ile içimin burkulduğunu hissetsem de belli etmeyip gülümseyerek "Sizden de." dedim.

Yemeklerini alan kadın yanımızdan uzaklaştıktan sonra sağımda duran Valide sultan yavaşça elindeki kepçeyi yanındaki kadına teslim etti. "Hadi Hilal, vakit epey geç oldu saraya dönelim artık."

"Peki Validem." Diyerek onu onayladığım sırada başka kısımda olan imarethanenin gönüllü çalışanları yanımıza gelip işleri devraldı. Tek tek herkesle vedalaştıktan sonra avluya ilerlemeye başladık. Bir anda Melike pelerinimi omuzlarıma örtünce soğuk hava ile titreyerek giydim. Kış yaklaşıyordu, zehir gibi soğuk havalar da öyle... 

"Validem bu imarethaneyi siz yaptırmıştınız değil mi?" Binadan çıkarken sorduğum soru ile Valide sultan hafifçe tebessüm ederek bana döndü ve başını olumlu anlamda salladı. "Ahmedimi kucağıma ilk aldığım gece, yıldızların ve ayın ışığı güneşten daha kudretliydi. O gece bu umut dolu fikir aklıma düştü."

Gülümseyerek başımı salladım ve ilerlemeye devam ettim. Çoktan akşam olmuştu zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık bile. Öyle yoğun bir gündü ki anlatamam. Buraya gelişimizin ardından Ahmed'in işleri çıkınca o saraya önden gitmek zorunda kalmıştı. 

Başımdaki ince tül esen sert rüzgarın etkisi ile uçuşmaya başlayınca başımı göğe kaldırdım. Kararan havaya gri bulutlar da eklenmişti. Yağmur neredeyse yağacaktı hem de tüm hıncıyla...
Bulutlar savaşa hazırlanan neferler gibi yenilmez ve asiydi. Fırtına yaklaşıyor...

Zamanda Yolculuk OsmanlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin