Telefona ardı ardına gelen mesajlar uykumu talan etmişti. Gözlerimi yarım yamalak açıp ekrana baktım. Suskunlar grubundan mesaj vardı. Yataktan kalktım saat henüz 7 bile olmamıştı.
Ali:Rainbow'da bekliyorum.
İrem: lan daha kargalar yemedi bir şeyi bizim ne işimiz var bu saatte?
Ömer: ya terbiyesiz misiniz acaba? Bu saatte orada ne işimiz var
...Gerisine de hızla göz gezdirip telefonu kapattım. Ali bizi neden bu saatte çağırıyordu ki..
Rainbow genelde bizim toplantı yaptığımız kafeydi. Eğer bir sorun varsa ya da bir şeyi kutlayacaksak orada buluşurduk.
Elimi yüzümü yıkayıp hazırlanmaya başladım. Ah Ali! Umarım bahsedeceğin şey önemlidir.
Rainbow'a adım atar atmaz ilk gördüğüm kişi Ali olmuştu. Yüzünde nadiren gördüğümüz gülümseme vardı. Beni fark edince gülümseme silindi. Yerini her zaman ki ciddi ifade aldı. Karşısında ki sandalyeye oturdum.
"Günaydın"
Dedim sevecen bir sesle.
"Sana da"
Sesi her zaman ki gibi düzdü. Ali annesi ve babası olmadığı için fazla sessizdi. Bir de hoşlandığı bir kız vardı. Henüz onunla konuşmuyordu.
İçeriye sırasıyla Ömer ve İrem girdi.
Ömer yanağımı sıkarak yanıma oturdu. İrem de sırayla hepimizi öptü ve Ali'nin yanına oturdu.Ellerimi çeneme koydum ve başımı biraz Ali'ye yaklaştırdım.
"Bu saatte bizi toplamanın amacı ne?"
Sesim biraz gizemli çıkmıştı. O da bana doğru Eğildi ve kısık sesle konuştu.
"Bugün Elvin ile konuşuyorum"
Şaşkınca kafamı geri çektim ve Ömer'e baktım.
"Ne dedi anladın mı?"
O da kısık sesle konuştu.
"Anladığım tek şey bugün eğlence var"
Ardından her zaman ki kahkahasını attı. Ömer böyleydi işte.
Ders saati gelene kadar Rainbow'da oturmuştuk. Şimdiyse derslikte birbirimize kağıt atıyorduk. Evet dördümüz de 21 yaşındayız ancak gelin görün ki hala çocuk gibiyiz. Ali de arada bir bize katılıyordu. Bugün olduğu gibi.
Akif Hoca gelince kısa bir selamlaşmanın ardından derse geçtik. Dersi sevmesem de Akif Hoca için katlanabilirdim. Dersin ilerleyen saatlerinde kapıdan içeri üç kişi girdi. Hayır where is the medeniyet? İnsan bir kapıyı çalar. Akif Hoca da baya sinirli görünüyordu.
Gözüme ilk çarpan kişi çimen gözlü olmuştu. Dudaklarının dolgunluğu ilk fark edeceğiniz şeydi. Gözlerinden sonra. Dudağı kalbi andıran bir görüntüye sahipti. Yüzünde henüz yeni çıkmaya başlamış kirli sakalları vardı. Dağınık saçları gözünün biraz üstünde durmuştu. Aşırı yakışıklı görünüyordu.
Yavaş adımlarla önümüzdeki sıraya oturdu. Akif Hoca hala şaşkın gözlerle onlara bakıyordu. Sonunda yeşil gözlü ayağa kalktı.
"Doruk Tan 21 yaşındayım artık burdayım"
Sanki başka kelime kullanması yasakmış gibi 6 kelimeyle kendini tanıtmıştı. Ardından Doruk'un yanında oturan çocuk kalktı.
"Ben de Yağız"
Diğer çocuk ise kendini tanıtmaya gerek bile duymamıştı. Akif Hoca yerine oturarak ellerini masanın üzerinde birleştirdi.
"Öncelikle sizi dışarı alacağım. Kapıyı çalıp izin alarak içeri girmeniz gerekiyor"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIYI SEVMEK...
Teen Fiction"Senin için ölürüm" Dedi. Yutkundum. Gözlerimin dolmasına izin vermedim. Her şey bitmişti benim için. Artık yoktu. Hiç olmamış gibiydi. Derin bir nefes aldım. "Benim için zaten öldün" Dedim. Uzun bir süre yüzüme baktı. Bir şey demesine izin vermede...