Arabaya bindikten sonra gözyaşlarımı içime akıtmaya devam ettim. İçimdeki burukluğa asla engel olamıyordum. Eski benden eser yoktu. Dedikleri gibi ihtiyaçlarımı kendim gideremiyordum. Ve yine dedikleri gibi acınacak haldeydim. Kahvaltı hazırlamak istesem... beceremezdim. Tek başıma lavaboya gitsem...kendi işlerimi halledemezdim.
Yapabildiğim ne vardı ki? İstesem ne yapabilirdim? Elimde koca bir hiç vardı...
Koca bir hiç!
Eve vardığımızda yine her zamanki gibi Adem abi benim tekerlekli sandalyeye oturmama yardımcı oldu. Ezgi de tekerlekli sandalyeyi eve kadar sürdü. Salona girerken tebessüm etmeye gayret gösterdim.
"Babacım biz geldik." Diye mırıldandım.
Babam koltuğuna oturmuş kahvesini yudumluyordu.
"Oo hoşgeldiniz kızlar. Dersler nasıl geçti bakalım?" Diye sordu.
"Fena değil." Diye mırıldandık Ezgi ile aynı anda.
"E açsanız birşeyler atıştırın. Sonra Fizyoterapistler ile görüşmek için Rehabilatasyon Merkezi'ne gideriz."
"Olur,üzerimizi değiştirelim. Birşeyler yeriz." Diye mırıldandım.
"Annem nerde?" Diye sordum merakla."Alışveriş yapmak için dışarı çıktı." Dedi babam tebessümle.
Başımla onaylayarak Asansöre doğru ilerledik. Odama geçip üzerimizi değiştirdikten sonra Ezgi yemekleri tabaklara doldurdu. Sessize yemeğimizi yerken ben tabağımdakilerle oynuyordum.
"Deniz,nolur iki üç lokma birşey ye. Kuş kadar kaldın." Dedi Ezgi yalvarırcasına.
Konuşmaya gücüm yoktu. Başımı gülümsemeye çalışarak olumlu şekilde salladım. Bir kaç kaşık çorba daha içtikten sonra Ezgi kirli tabakları bulaşık makinesine dizdi. Salona ilerledik.
"Yemeğimizi yedik Selim Amca. Çıkalım mı?" Diye sordu Ezgi.
"Hadi çıkalım o zaman." Dedi babam ayaklanarak. Ezgi ile telefonlarımızı alıp Dışarı çıktık. Babamda arkamızdan geldi.
-
Rehabilatasyon Merkezine geldiğimizde kasım kasım kasılmıştım. Fizyoterapistlerle görüşmek değilde biraz olsun uyumak istiyordum. Hâlâ Narkoz kokusu üstümdeydi. Ve midem bulanıyordu.
Odanın kapısının açılmasıyla içeri Bir kadın bir erkek olmak üzere iki kişi girdi.
"Merhaba." Diye babamla el sıkıştılar.
Ardından benle ve Ezgi'yle de.
"Deniz Sever değil mi?" Diye sordu El sıkıştığım kadın.
"Evet." Diye mırıldandım.
"Tanıştığıma çok memnun oldum. Ben Asu."
"Bende." Diye kuru bir ses çıktı dudaklarımın arasından.
Erkek olan fizyoterapist ile de el sıkıştıktan sonra oturdular.
"Çarşamba ve Cuma günleri iki gün olmak üzere 2'şer saat yani haftada 4 saat tedavi görülecek. Dosyanı inceledik. Biz umutluyuz açıkçası." Dedi Asu Hoca.
"Değil mi Burak?" Diye sordu yanındaki fizyoterapiste bakarak.Burak Hoca boğazını temizleyip gülümsedi. "Çok ağır bir kaza geçirmişsin. Ama bence düzenli olarak gelip dersleri aksatmazsan en kısa zamanda yürüyebilirsin." Dedi.
Ezgi ellerini birbirine kenetleyip çenesinin altına yerleştirdi.
"İnşallah inşallah." Dedi mutlulukla.Bende gülümseyip "İnşallah." Diye mırıldandım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAVEYLA
Romanceİki zıt kutup, iki imkansız yol. Bir yol Deniz, bir yol Ateş... Ortası imkansızlık. Zıt kutuplar birleşir miydi? İki kişilik savaştı bu. Ama bu savaşta tek kişilik cesur yoktu. Ateş yaklaşırsa sönerdi, ya da yok ederdi. Deniz yaklaşırsa yok olurdu...