"Deniz,hadi bir yudum su iç." Onur'un sesi ile kafamı kaldırdım. Ona baktıktan sonra kafamı iki yana sallayarak önüme döndüm.
Saatlerdir hastanedeydik. Hıçkıra hıçkıra ağlamaktan içim geçmişti. Kafamı duvara yaslayıp ruhsuz bakışlarımı zeminden çekmiyordum.
Ezgi karşımda çökmüş bir şekilde oturuyordu. Olanlara anlam veremediği aşikardı. Onur Ezgi'nin yanına geçip elini Ezgi'nin omuzuna koydu. "Ezgi? Sen iç bari. Böyle yaparak kendinize zarar veriyorsunuz. Ateş aç susuz beklemenizi ister miydi?" Ezgi de Onur'u reddettiğinde Onur sıkıntıyla tekrar ayaklandı.
Bize belli etmese de onun da içi fokur fokur kaynıyordu. Derin iç çekişlerde bulunuyor sağa sola dönerek koridoru turluyordu. Sadece belli ettirmeme taraftarıydı. Onur koridoru bir kaç kere daha turlamaya başladığında gözümden bir damla daha yaş aktı. "Neden kimse gelip bir şey demedi?!" diyerek sitemle ayağa kalktım. Ani ayağı kalktığım için başım feci şekilde dönmüştü. Onur beni kolumdan yakalayıp tekrar oturttu.
"İyi misin Deniz?" diye sordu önümde diz çökerek. "Ateş..." diye fısıldadım amansızca.
"O iyi olacak Deniz. Ama senin de iyi olman lazım. Kendine dikkat etmen gerek. O uyandığında seni böyle görse nasıl hisseder biliyor musun? Ellerini bile yıkamadın."
Ellerimi bile yıkamamıştım. Çünkü ellerimde Ateş'in kanı vardı. Sadece ellerimde değil elbisemin etek kısımları da kandı.
"Hadi Ezgi ile birlikte gidip elinizi yüzünüzü yıkayın." dedi ve beni daha yavaş bir şekilde ayağa kaldırdı. Bir elini de Ezgi'ye uzattı. Ezgi de kalkınca Onur bizimle birlikte ilerliyordu ki onu durdurdum.
"Ateş uyanırsa diye sen burada dur. Biz gidip geliriz."
Onur anlayışlı bir tavırla elini omuzuma koydu ve belli belirsiz gülümsedi. Ezgi ile hastanenin lavabosuna girdik. Ezgi kabinlere yönelirken ben elimi yıkamak içim aynanın önünde durdum.
Saçım başım dağılmış makyajım iç içe girmiş ve bir kısmı akmıştı. Aynadaki yansımamı izlerken gözümden bir damla daha yaş geldi. Onu özlemiştim.
Elimi yüzümü soğuk suyla duruladım. Elimdeki kurumuş kan lekesi biraz geçince makyajımı da sildim. Ezgi hâlâ kabinden çıkmamıştı. Peçete ile ellerimi silip çöp kovasına attım. Kabine doğru ilerleyip kabini tıklattım. "Ezgi?" ses gelmiyordu.
"Ezgi?" Bir kaç kez daha tıklattım. Sonra Ezginin hıçkırığını duydum. Kabini tekrar tıklattım. "Ezgi bak giriyorum." Ses gelmeyince kabini açıp araladım. Ezgi klozetin kapağını kapatmış ayaklarını kendine çekmiş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Ezgi'nin önünde diz çöküp ellerini ellerime kenetledim. "Dayanamıyorum Deniz! Neden bütün belalar bizi buluyor. Neden biz mutlu olamıyoruz? Neyi yanlış yapıyoruz?"
Ellerini daha sıkı tuttum. "Hayatta başımıza gelen her şey hatalarımızdan ders çıkarmak için gelir. Doğrular bizim. Ama hatalar da bizim. Doğruları biz yapıyoruz,ama hatalarımız da olacak elbet. Hayatta kim her şeyi kusursuz yapabilmiş ki?" dedim ve göz yaşlarını sildim.
"Ateş iyileşecek." diye mırıldandım ve ekledim. "Ne demiş Reşat Nuri; En uzun ve çaresiz geceyi düşün,sabah olmadı mı?"
"Oldu." diye fısıldadı. Daha kısık bir sesle ekledi; "Olacak."
Ellerini tutup klozetin üzerinden kaldırdım Ezgi'yi. Elini yüzünü bir güzel yıkadıktan sonra lavabodan çıktık. Onur yine koridoru turlarken bizi gördü. Yanımıza gelip Ezgi'ye sarıldığında Ezgi hıçkırdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAVEYLA
Romanceİki zıt kutup, iki imkansız yol. Bir yol Deniz, bir yol Ateş... Ortası imkansızlık. Zıt kutuplar birleşir miydi? İki kişilik savaştı bu. Ama bu savaşta tek kişilik cesur yoktu. Ateş yaklaşırsa sönerdi, ya da yok ederdi. Deniz yaklaşırsa yok olurdu...