Kahvelerimizi yudumlarken Ateş pek konuşmamıştı. Açıkçası gerginliği de geçmemişti. Sanırım babasıyla gerçekten yüz yüze gelme düşüncesi bile onu bu kadar geriyordu.
Kahve fincanındaki son yudum ardından su bardağındaki suya yöneldim. Suyumu içtikten sonra Ateş,masanın üzerindeki ellerime uzanıp sol elimi öptü.
"Seni bir yere götürmek istiyorum birazdan.." diye fısıldarcasına konuştu.
"Nereye?" diye sordum şaşkınca. Bir şey demedi. Ben tektar sorumu yinelediğimde telefonuna bir bildirim geldi. Masanın üzerindeki telefonuna bakıp bildirimi hızla yana kaydırarak sildi. "Sürpriz. Senden odaya çıkmanı ve yatağın üzerindeki elbiseyi giymeni istiyorum. Anlaştık mı?"
İçime heyecan ve mutluluk dolmuştu. Elimi tekrar öptü. Yanağını okşarken onayladım. "Seni lobide bekliyorum." dediğinde ayaklandım. Heyecanla birlikte harmanlanmış onca duyguyla odaya çıktım. İçeri girip kapıyı yavaşça kapattım. Yatağın üzerindeki elbiseye içim titreyerek bakmıştım. O kadar güzeldi ki... Çok zarifti...
Vakit kaybetmeden üzerimdekileri çıkarıp elbiseyi üzerime geçirdim. Boy aynasının önüne geldiğimde yansımamı izledim.
Üzerimdeki elbiseyi detaylıca incelemeye başladım. İnce askıları bulunan balık model bembeyaz bir elbiseydi. Çok hafif göğüs dekoltesi vardı. Sırtındaki ipler çarpaz geliyordu ve diz kapaklarımın bir kaç santim üzerinde derin bir yırtmaç başlıyordu. Bunun yanı sıra kemer detayı da çok güzeldi. Yatağın ucuna oturup bıraktığı beyaz topuklu ayakkabıları da ayaklarıma geçirdim.
Saçlarımı el yordamı ile düzelttiğimde komodinin üzerindeki makyaj çantası ilgimi çekti. Üzerinde pembe yapışkanlı not kağıdı duruyordu. Yaklaşıp notu okudum.
"Her halinle benim için dünyadaki en güzel kadın sensin. Fakat yüzünü renklendirmek istersen diye bunu buraya bırakıyorum. Seni seviyorum dünya güzelim."
Notu okurken ağzım kulaklarıma varmıştı. İnce düşüncesi yüzümü güldürmeye yetmişti. Yüzüm biraz solgun gözüküyordu. Bunun için makyaj yapmam iyi olabilirdi. Kısa bir süre içinde makyajımı da bitirdim. Kendimi hazır hissettiğimde odadan çıkıp lobiye indim.
Ateş koltuğun kolçağına doğru yaslanmış beni bekliyordu. Fakat üzerinde biraz önceki gibi kazak yoktu. O da benim gibi üzerini değiştirmiş ve takım elbise giymişti. Çok şık gözüküyordu. Kafasını kaldırıp beni gördüğünde afalladığını hissettim. Kendini silkeleyerek bana doğru yaklaştı ve ellerimi tuttu.
"Peri gibisin..." yüzüme çöken sıcaklık ile tebessüm ettim.
"T-teşekkür ederim." Heyecandan kekelemiştim fakat bu Ateş'in hoşuna gitmiş olmalı ki güldü. Kolunu bana doğru uzattı. "Gidelim mi?" Koluna girip başımı onaylar şekilde salladım.
Otelden çıktığımızda temiz havayı içime çektim. Şubatın sonu olmasına rağmen hava bugün biraz daha sıcaktı. Hafif bir rüzgar vardı ama rahatsız edici değildi.
Yavaş adımlarla sahile kadar geldiğimizde yerdeki kalpli mumlara baktım. Çok güzel gözüküyorlardı. Işıl ışıl... Kafamı kaldırıp ilerideki masaya ve iki sandalyeye baktım.
Burası o kadar güzel olmuştu ki...
Dolan gözlerimle ona baktım. Ağlamamam lazımdı. Ağlarsam makyajım akardı. Ateş'e döndüğümde Ateş zaten beni izliyordu. Kolundan çıktığımda elimi tuttu. Alnıma sıcak bir öpücük kondurdu. Bir şey demedi. Bakışlarımızla anlaşmaya başlayalı aylar olmuştu zaten.
El ele tutuşup masaya yaklaştık. Masa envai çeşit yemeklerle donatılmıştı. Ve masa örtüsünün üzerinde gül yaprakları vardı. O kadar güzeldi ki... Her şey... Biz...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAVEYLA
Romanceİki zıt kutup, iki imkansız yol. Bir yol Deniz, bir yol Ateş... Ortası imkansızlık. Zıt kutuplar birleşir miydi? İki kişilik savaştı bu. Ama bu savaşta tek kişilik cesur yoktu. Ateş yaklaşırsa sönerdi, ya da yok ederdi. Deniz yaklaşırsa yok olurdu...