"Nurcan sus!" Babamın bağırışı ile annemin hareket haline gelip camları çiğneyerek karşıma geçmesi bir oldu.
"Ben kimseyi öldürmedim!" diye bağırdım. Hayır ben kimseyi öldürmedim.
Öldürmedim.
Öldürmedim.
Ben kimseyi öldürmedim.
Vücudum bir kum torbası gibi yere çöktüğünde artık dizlerimin üzerindeydim.
Camların üzerine düşmüştüm. Canım acıyordu. Kafamı kaldırdım. Anneme bakıyordum. Gözünden bir damla yaş düştü.
Yere eğildi. "Sen benim oğlumu öldürdün!"
"Nurcan kes sesini!" Babam da artık yanımızdaydı. Annemin kollarından tutup geri çekmeye çalışıyordu.
"Ben kimseyi öldürmedim!"
"Abin vardı..." dedi. Sesi ilk kez titriyordu. Hem de tir tir. Dizlerinin üzerine tamamen çöktü. Tıpkı benim gibi.
Abin vardı...
Abin vardı...
Abin...
"Abim mi?" Zangır zangır titrediğimi hissettim.
"Sen benden Toprak'ımı çaldın!" dedi bağırırken. İlk defa benimle konuşurken duygusuz ses tonunun dışına çıkmıştı.
"Nurcan sus artık sus!" Babam onu geri çekmeye çalışıyordu ama annem sert bir kaya misali kıpırdamıyordu bile. "İki yaşındaydın.."
"Nurcan sus!"
"Evde yangın çıktı. Kendimizi evden zar zor dışarı attık. Toprak senden 5 yaş büyüktü biliyor musun? 7 yaşındaydı. Çok zeki bir çocuktu. Ama astımı vardı."
"Nurcan yapma!"
Gözlerimdeki yaşların yanına her saniye bir yenisi daha ekleniyordu. Allahım... Kâbus mu görüyordum?
"Senin içeriden çıkmadığını görünce içeri koştu. Tutmak istedim! Tutmak istedim ama tutamadım yavrumu. Dumanların arasına girmişti. Dakikalar sonra kucağında senle çıktı o koca yangından."
"Nurcan yapma artık sus! Yalvarırım sus!"
"Astım krizine girdi! Astım krizine girdi ve öldü! Senin yüzünden! Senin yüzünden ilk gözağrımı kaybettim ben. Uzun kollu tişörtümün yakasına yapıştı ve beni ileri geri çekiştirdi. "Senden nefret ediyorum. Doğduğun güne lanet olsun."
Tepki veremiyor,sadece hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. "Abim.."
"Senin artık bir abin yok! Senin yüzünden öldü o! Toprak'ımın üzerinde şimdi ölü toprağı var. Senin yüzünden."
Annem kendini geriye bıraktığında babam onu kaldırdı. Sandalyeye oturduğunda eli ayağı titriyordu. Ayağı kalkmaya çalıştığımda diz kapağımdaki ağrıyı göz ardı etmeye çalıştım. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettiğimde babam bana sarıldı.
"Baba!" diyerek boynuna sarıldım. "Çok özür dilerim baba. Hayatınıza girdiğim için çok özür dilerim." Babam saçlarımı okşayıp öptü.
"Deme öyle güzel kızım." dedi. Ağlıyordu. "Yapma böyle. İyi ki varsın. İyi ki kızımsın."
Kendimi geri çekip zar zor ilerlemeye başladım. Babam arkamdan seslendiğinde geri bakamayacak kadar kötüydüm. Merdivenlerden yavaşça çıktım. Kendimi odama atıp kapıyı kapattım. Kapıyı kapatmam ile kapının arkasına yığılmam bir oldu. Canım acıyordu. Kalbime keskin bir sızı girmişti sanki.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAVEYLA
Romanceİki zıt kutup, iki imkansız yol. Bir yol Deniz, bir yol Ateş... Ortası imkansızlık. Zıt kutuplar birleşir miydi? İki kişilik savaştı bu. Ama bu savaşta tek kişilik cesur yoktu. Ateş yaklaşırsa sönerdi, ya da yok ederdi. Deniz yaklaşırsa yok olurdu...