11. Bölüm

18 3 0
                                    

Taksi arabayı sakladığında çok pahalı bir siteye girmiştik. Evler çok büyüktü ve pahalı görünüyorlardı. Taksinin parasını ödeyib arabadan indim. Ev üç katlı ve geniş bahçeli bir evdi. Büyük bir havuzu vardı. Evin önünde bir süre durub ona baktım. Her taraf ışıklıydı ve bir sürü insan vardı. Çoğu üniversitedendi. Yüzümü buruşturdum çünki eve girdiğimde gördüklerim hoşuma gitmemişti. Evin içinde alkol içip deli gibi dans eden kızlar, bağırarak oyun oynayan erkekler falan vardı. Bir köşede oturdum ve şimdiden geldiğime pişman olmuştum. Tanımadığım bir erkek yanıma geldi ve dedi:
-Şampan içer misin?
- Hayır, teşekkürler.
- Hadi ama, kalk ve dans et!
Beni kolumdan çekip dans etmek istiyordu ve ben geri çekilerek duyması için bağırdım:
- Teşekkür ederim ama istemiyorum.
- Tüm partiyi orada oturarak mı geçireceksin?
- Öyle görünüyor.
- Sana iyi eğlenceler o zaman.
Sonra yine elindeki şişeyi başına çekerek erkeklerin yanına gitdi. İçerisi büyüktü ama kaos vardı resmen. Bir süre oturup insanları izledikten sonra susadığımı fark etdim ve mutfağı bulmaya gitdim. Ben yürüdükce çoğu insan başını bana taraf çevirip bakıyor ve bir-birlerine birşey diyorlardı. Özellikle de erkekler. Ben hızlıca kendi bir kapıdan içeri atdım ve şansıma burası mutfaktı. Kendime su ve ya meyve suyu arıyordum ama burada öyle birşey bulacağımı düşünmüyordum. Büyük buz dolabını açtım ve içinde bir sürü içki olduğunu gördüm. Sonra şans eseri meyve suyu buldum ama çok gerilerde olduğu için zorla aldım. Mutfak büyüktü ve bardak bulmak da bir o kadar zor oldu. Sonunda bula bildim ve meyve suyumu içtim. Bu zamam zarfında içeri birkaç kişi girip çıkmıştı. Rahatsız hiss ediyordum çünki ordakiler bana garip bakıyorlardı. Bu kadar göze batacak bir şekilde giymemeliydim.

Yeniden oturmak için gitdiğimde yerimin tutulmuş olduğunu fark etdim. Başka yer bulmaya gidicekken arkadan birinin kolumu tutduğunu gördüm ve geri çevrildim. Simay yüzüme şok olmuş şekilde bakıyordu. Sanki karşısındakinin ben olduğuma inanmıyordu. Baştan aşağı bana baktı ve dedi:
- Kayla?
Gülümsedim:
- Sonunda tanıdık biri.
- Ne yapıyorsun burada?
- Evde sıkıldım ben de geliyim dedim.
- İ-iyi yapmışsın, gelmen harika oldu. Ben de sabahtan "güzel kız" dedikleri kim diye düşünüyordum.
- Ne?- Anlamayarak ona baktım.
- Kızım, muhteşem görünüyorsun. Herkes sana bayılmış olmalı. Gamze buralardaydı. Sana bulaşmadan bizim yanımıza gel hadi.
- Ondan mı korkucağım ya?!
- Aşkım, korkmadığını biliyorum tabiki. Sadece bizim yanımıza gel.
Onunla birlikte gitdim ve Merve de en az onun kadar şok oldu. İkisi de içmiştiler ve beni hemen unutup kendi işlerine devam etdiler. Bir sürü arkadaşları vardı galiba. Benimse geldiğimden beri az arkadaşımın olması ne kötü.

Biraz sonra lavaboya gitmem gerekti ve Simay'ın koluna dokundum. Bana döndü ve dedi:
- N'oldu?
Ona yaklaştım.
- Lavaboya gitmem lazım.
- Burdakileri kusan insanlar doldurmuştur, ikinci kattakine git sen.
- Tamam.
Ayağa kalktığımda dedi:
- Seninle gelmemi ister misin?
- Hayır, geliyorum hemen.
Yukarı çıktım. Müziğin sesi orda da vardı ama daha az insan vardı. Oyun falan oynuyor ve sohbet ediyorlardı. Birkaç oda vardı ve banyoyu aramaya başladım. Banyoyu bulduğumda çok rahatlamıştım. Ordan çıktığım an elinde bardakla içeri giren biriyle çarpıştım. O kadar içmişti ki, ayakta zorla duruyordu. Bardaktadı tüm içki üzerime döküldüğünde özür bile dilemeden içeri girmişti. Sinirle, "Kahretsin!" diye bağırdım ve üzerimi temizlerken bir yandan gidenin arkasıyla, "Önüne baksana ya, geri zekalı!" diye bağırıyordum. Üzerimdekiyle kalamazdım ve ben de o akılla yukarı kata çıkıp birşeyler bulacağımı düşündüm. Belki birileri elbise getirmiştir diye düşündüm ya da Emir Arslan'ın eve getirdiği kızlardan kalma elbiseler falan ola bileceğini umdum. Emir demişken, onu daha görmediğimi fark etdim. Belki de görmüşümdür çünki onu tanımıyordum bile.

Yukarı kata gitdim hızla. Yukarı katta ışıklar açıktı ama kimse yoktu. Bazıları önceden gelmiş ve bazı odaları zapt etmişdiler. Yerdeki şişelerden anlaşılıyordu. Bulduğum ilk odaya girdim ve bir yatak odası olduğunu gördüm. Büyük ve çok güzel bir odaydı. Ama odanın içinden bir ses geliyordu. Biri ağlıyordu sanki. Birinin kafasını gördüm. Yatağın diğer tarafına gitdim yavaşca. Birine birşey olduğunu sanmıştım ama yavaşca gidiyordum. Birinin yere oturmuş ve dizlerini karnına çekerek ağladığını gördüm. Yanında 3 tane boş şişe vardı ve oda içki kokuyordu. Korkmuş şekilde ona baktım ve kısık sesle "İyi misin?" dedim. Hızla bana doğru çevrildi ve sinirle bağırdı:
- Hemen çık buradan! Nasıl izinsiz benim odama girersin?!
- Neden bağırıyorsun ya?- Sinirle dedim.- Boş oda arıyordum burası denk geldi işte.
- Birileriyle "eğlenmek" istiyorsan diğer odalara git!- Yine sinirle dedi. Ona dikkatle baktım. Gözleri kırmızıydı ve sinirden boğazındaki damarlar gözüküyordu. Saçlarının kenarı kısa ortası uzundu ve karmaşıktı. Çenesinin şekli, burnunun şekili, kirpikleri, tek sözle herşeyi mükemmeldi. Dağınık saçla bile çok yakışıklı görünüyordu. Yüz hatları dikkatle incelerken ona mal-mal baktığımın farkında değildim. Aniden sinirle yine dedi:
- Ne bakıyorsun bön-bön?! Sana defol dedim.
Kendime geldim ve dedim:
- Senin aptal partine meraklı değilim, birileriyle de eğlenmeye gelmedim seni aptal şey. Kendi başına kalıp ağlamak istiyorsan keyfin bilir.
Dediklerim umrunda bile değildi çünki beni dinlemeyip yatağının içine girmişti. Ona acıdım ama odadan çıkmam lazımdı. Kapıdan tam çıkacakken dedi:
- Annemi özlüyorum.
Yerimde dona kaldım. Beni kovup sonra da böyle birşey demesi şaşırtmıştı. Yavaşca geri döndüm ve ona baktım. Ben tarafa dönmüştü ve yüzünde acınası bir hal vardı. Ona yakınlaştım ve dedim:
- Annene ne olduki?
- Öldü.
Sesinde acı vardı.
- Ah, üzgünüm.
Aniden yüzünü bir yerden hatırladığımı düşündüm ve o an yüzünün yan tarafından kim olduğunu hatırladım. İnstagramda görmüştüm onu.
- Seni tanıdım.
Yüzüme anlamayarak baktı.
- Sen şu buz kalpli prenssin.- O olduğuna şaşırmıştım. Emir Arslan'ı bu şekilde görmeği hiç ama hiç beklemiyordum.
Beklemediğim şekilde yüksek sesle güldü. Bir an yerinden kalkmaya çalıştı ama sonra dengesini kaybedip yatağa geri uzandı.
- Ne yani? İsmim artık böyle mi geçiyor?
- Tabi böyle geçicekti.- Ona olan sinirim ortaya çıktı.- Annesi vefat etdikten sonra kim böyle bir parti yapar?!
- Galiba benim gibi aptal biri.- Yüzü yine düştü.
Biraz sakinleştim ve biraz sonra dedim:
- Neden yaptın ki?
- İnsanlar benden uzak dursun diye. Beni rahat bırakmıyorlar. Abim ve babam da onlar gibi. Kızların bile bana faydası yok artık.- Sinsi şekilde gülümsedi.
- Berbatsın!
- Biliyorum. Keşke annemin yanında ola bilseydim.
Gözünü bana dikmiş bakıyordu. Dikkatle izliyordu beni. Nasıl davranacağımı bilemedim.
- Çok güzelsin.
Ona baktım. Uykulu gözlerle beni seyr ediyordu.
- Bu halde bile birine yavşıyorsun resmen.- Sinirle dedim.
- Hayır, yavşamıyorum.- Sakin bir sesle dedi.- Gerçekten ilk defa yavşamıyorum. Sadece çok güzelsin. Diğer kızlar gibi hemen yanıma gelmedin.
- Sonra da gelmem zaten.
Dudağı yana kıvrıldı ve gözlerini kapatdı. Şimdi de ben onu seyr ediyordum.
- İnsanlar ne zaman gider?- Yüzünü buruşturdu.- Sesi duymak istemiyorum artık.
Üçüncü kata çok az ses geliyordu ama yine de rahatsız ediciydi.
- Gerçekten herkesin gitmesini istiyor musun?
Gözünü açtı ve kırmızı gözlerini bana dikti. Gözünü elbisemde gezdirdi ve sinsice dedi:
- Senden başka herkesin.
Gözümü devirdim ve dedim:
- Sırf vicdanım rahat olsun diye sana yardım edeceğim ama sonra gideceğim. Telefonun nerede?
Yine sinsice gülerek dedi:
- Neden? Numaranımı yazıcaksın? İsmini melek olarak kaydet o zaman.- Gözlerini kapatdı.- Bana gönderilen bir meleksin sanki.
Gözümü devirdim ve telefonu aradım. Yerde duruyordu ve götürüp polisi aradım. Yan evimde parti olduğunu ve rahatsız olduğumu söyledim ve 10 dakikaya burada olacaklarını söylediler. Emir hepsini duyuyor ama tepki vermiyordu.
- Al işte, gidecekler. Şimdiyse ben gidiyorum.
- Lütfen gitme!- Eliyle yanını işaret etdi.- Biraz kal. Konuşmaya ihtiyacım var.
- Ailenden biriyle konuşsana.- Sert davrandım çünki o zaman gitmeme izin vere bilirdi. Kızlar beni merak etmiş ola bilirlerdi.
- Hayır buz kalpli prens Emir, gitmem lazım.
Gülümsedi ve dedi:
- Saatlerdir burada oturup içerek ağlıyordum ve geldiğin an ağlamam kesti. Seni kolay-kolay bırakmam melek kız.
- Baya içmişsin ama aklın pek yerinde.
- Sabah seni hatırlamayacak olmam ne kötü.- Sesi üzgündü.
Sinsice güldüm ve dedim:
- Melekler her zaman görünmezler.
Dediğimden hoşlandığını belirten şekilde gülümsedi.
Sessiz bir şekilde dedim:
- Seni burada böyle bırakırsam vicdanımın rahat ediceğini düşünmüyorum buz kalpli prens.
- O zaman bırakma melek kız.- Gözü kapalıydı diye uyuduğunu sanmıştım ama uyumamıştı ve beni duymuştu.
- Bu halde uyuyamassın ne de ben oraya gelmem.
Gözünü açtı ve anlamayarak baktı.
- Nasıl yani?
- Kalk hadi. Önce elini yüzünü yıka ve üstünü değiştir. Leş gibi kokun ordan bile geliyor.
Yüzünü buruşturdu ve küçük bir çocuk gibi mızmızlandı.
- Hayır ya.
- Ben bu halde sana yardım edemem.
Oflayarak zorla ayağa kalktı ve tam yere düşecekken ona yardım etdim. Bir kolunu omzuma atdım ve diğer kolumla belinden tutdum.
Sinsice gülümsedi ve bana sarılmaya çalıştı.
Sinirle ona baktım ve banyoya götürdüm. Elini yüzünü yıkadı ve yardımımla dişlerini fırçaladı. Kendimi bir anne gibi hiss etdim o an. Başka bir t-shirt giydirmem lazımdı ve o an benden ne kadar uzun olduğunu fark etdim. Ben gardroptan elime gelen ilk t-shirt'ü alıp yanına gitdim ve onu giydirmem için kollarını yukarı kaldırdı. Onu giydirmek çok kolay oldu çünki dediklerimi yapıyor ve giydirmemde yardımcı oluyordu. Onu giydirirken beni izlediğini fark etdim. Sadece olarak yüzümü seyr ediyordu. Dakikalarca öyle izliyordu. Ona bakmamaya çalışıyordum ama t-shirt'ün altındaki beden beni zorluyordu. Sonunda rahatsız olduğumu bildirerek dedim:
- Kes şunu!
-Neyi?- Dudakları sinsice yana kıvrıldı.
- Beni izlemeyi kes.
- E hoşuma gidiyor seni izlemek.
- Ah, çok açık sözlüsün.- Gözümü devirdim.
- Yarın nasıl olsa hatırlamayacağım bırak da izleyeyim.
- Umarım hatırlamazsın.
- Ama hatırlamayı çok istiyorum.
Utandım ve gözümü kaçırarak odadan çıkmasına yardımcı oldum. Bu zaman zarfında polisler çoktan gelmiş, evdekileri göndermiş ve sessizlik olmuştu. Yatağa girdiğinde huzur bulmuş gibiydi. Aslında artık gitmem lazımdı. Artık geç olmuştu. Annemlere partiye gitdiğimi söylemiş olsam da beni arıyacaklarını biliyordum. Ama onu böyle tek başına bırakmak istemiyordum.
- Ee, ben artık gitsem iyi olucak. Senin de uyuman gerek artık. Yarın başın çatlayacak gibi olunca kahve içersin.
Gülümsedi ve dedi:
- Annem de beni böyle düşünürdü.
Onun için gerçekten üzgündüm. Dayanamadım ve gidip yatağının yanına oturdum ve ayaklarımı uzatdım. O an ne kadar yorgun olduğumu da fark etmiştim. Ona baktığımda yine beni izliyordu. Gözümü çekmeden dedim:
- Kendine bu kadar acı verme.
- Elimde değil.
- Herkes bir gün ölür. Annen de bir melek oldu. Belki seni izliyordur. Senin böyle üzgün olmanı istediğini sanmıyorum.
Aniden başını dizlerime koydu. Ben şaşırdım ve öylece kaldım. Nasıl tepki vereceğimi bilemedim bir an. Sanki karşımdaki buz kalpli prens Emir değil de ilgiye muhtac bir çocuk duruyordu. Hiç fazla yakınlık göstermeden öylece başını dizlerime koymuştu. Biraz sonra dedi:
- Teşekkür ederim. Beni karanlığımda yalnız bırakmadığın için, bana iyi geldiğin için, diğer kızlar gibi olmadığın için. Teşekkür ederim melek kız!
Bu sözlerden sonra hiçbir şey diyemedim. Onun bu haline gerçekten acımıştım ve o uyuyana kadar kalmaya karar verdim. Gözlerime ağırlık çöktü ve gözümü bir süreliğine kapatdım...

PAPATYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin