13. Bölüm

24 3 0
                                    

Yurda girdiğimde kızlar daha odaya girmemişden beni karşıladılar ve sorular sormağa başladılar. Ayrıca Koray'ı da görmüşlerdi ve bazı şeyleri yanlış anlamışlardı. Odaya girdim ve yatakta oturdum. Bana bakan meraklı gözlere bakarak dedim:
- Dün ben de partideydim. Hatırlarmısınız bilmem.
- Evet, hatırlıyorum ben.- Simay dedi.- Zaten sabah kalktığımızda seni göremiyince korktuk.
- O kadar içmişdik ki, bizimle gelip gelmediğini hatırlayamadık bile.- Merve utanarak dedi.
- İşte sonra biri elbiseme içki döktü ben de sinirlenip oradan çıktım. Koray'ı aradım ve beni gelip aldı. O kadar.- Onlara yalan söylemiştim. Bu yaşananlardan sonra onların da bunu yanlış anlayacaklarını ve bana inanmayacaklarını düşündüm. Sonuçta bir-birimizi daha yeni-yeni tanıyorduk. Emir'le ve diğer çocukla yaşadıklarıma inanmaya bilirlerdi. Yere bakıyordum ve ellerimle oynuyordum. Esma burada olsaydı yalan söylediğimi hemen anlardı.
- Biz de kötü birşey oldu sandık.- Simay dedi.
- Peki şu yakışıklı çocuk kim? Tüm geceyi onunla mıydın?- Merve sinsice gülümsedi ve göz kırptı.
- Merve, saçmalama!
- Ama baya yakışıklı ha!- Merve kendisini yatağa atdı.
- Evet, sevgilisi falan var mı?- Simay dedi.
- Onunla aranda ne var?
- Dün neden onun evinde kaldın?
- Senden hoşlanıyor mu? Ya sen ondan hoşlanıyor musun?
Dayanmadan soru soruyorlardı ve “Yeter ama!” diyerek ayağa kalktım.
- Kızlar, sevinmeyeceksiniz ama sevdiği var hatta bir hafta falan önce onu istemeye gitdiler. Eminim de iyi geçmiştir.- Göz devirerek sandalyede oturdum.
- Ama hayır yaa!- Merve ofladı ve Simay ona gülerek yastık atdı. Banyo için odadan çıktığında araya sessizlik çöktü. Aniden Simay dedi:
- Ama seni önemsiyor gibi görünüyordu.
- Önemsiyor ola bilir ama bir abi gibi.- Abi sözünü özellikle vurguyla söyledim ve kendini kötü hiss etdirmeye yetdi. Aptal kalbim unutduğum halde neden acıyordu yine?! Belki de kabullenmesi zordu.

Akşam olmuştu ve telefonumu daha yeni açmıştım. Mert'den 5 cevapsız arama ve Esma'dan birkaç mesaj ve bir cevapsız arama vardı. Hemen Mert'e mesaj atdım, “Özür dilerim Mert, telefonumu daha yeni açtım. Beni aramışsın?” diye. Saniyeler sonra görüldü ve beni aradı. Bu kadar hızlı bir şekilde yapmışsa kesin çok kızmıştı. Korkarak açtım ve sinirli sesini duydum.
- Kayla, sen nerelerdesin? Kaç defa aradım seni. Şu lanet telefonu açık tutamaz mısın?! Seni çok merak etdim ve yurduna geldim ve... Ve...
- Tamam Mert, sakinleş lütfen! Bu kadar tepki verecek birşey olmadı.- Bu gün bir sürü insana yalan söylemiştim. Gitdikce yalancı birine dönüşüyorum galiba. Hepsi o lanet çocuğun yüzünden oldu.
- Ne demek tepki verecek birşey olmadı?! Tüm gün neredeydin sen?
- Mert, kes şunu! Sen benim annem ve ya babam mısın ki, beni sorguluyorsun?! İstediğim yere giderim.
Mert derin bir nefes aldı.
- Tamam, özür dilerim. Kafeye gelir misin?
- Neden?
- Biz her zaman kafede buluşuruz Kayla.
- Ah, tamam. Geliyorum.
Telefonu kapatdığımda Simay dedi:
- Özür dilerim, kulak misafiri oldum ama ikiniz de bağırıyordunuz ve duymamak elde değildi.
- Sorun değil.
- Sevgilin mi? Neden bu kadar sinirli?
- Hayır, elbetde sevgilim değil. Biz sadece arkadaşız. En iyi arkadaşlar gibi. Galiba benim için fazla endişelendi. Aslında hiç böyle sinirli biri değildir.
- Buraya geldiğinde de bizimle nazik konuştu. Bence de öyle biri değil. Adı ne?
- Mert.- O anda Merve elinde havlu içeri girdi ve aynanın karşısında saçını kurularken Mert ismini duyunca durdu ve dönüp size baktı.
- Mert mi? Bu gün gelen şu tatlı çocuğu mu diyorsunuz?
- Evet, Kayla'nın arkadaşı.
Merve ağzı açık bir şekilde sana baktı.
- Arkadaşın mı? Aman tanrım, hemen tanıştırman lazım. Neden tüm yakışıklı erkekler seni buluyor? Şu an hangisine asılacağımı şaşdım. Galiba ikisinde de şansımı deniyeceğim.
Üçümüz de güldük. Merve'nin açıkca artık Emir'le ilgilenmediğini görmek beni mutlu etdi. En azından üzülmez. Emir demişken acaba beni hatırlıyor mudur? Umarım hatırlamaz. Daha bir ay olmadan rezil olmak istemem. Sonra kızları orda bırakarak kafeye gitdim. Mert hiçbir şey olmamış gibi bana gülümsedi ve sarıldı. Ben de gülümsedim ve oturduk. Ben bana sipariş etdiyi kafeyi içerken dedi:
- Tamam, kabul.
- Ne kabul?
- Fazla tepki verdim. Ama sen de beni anlamalısın. Öylesine arıyorsun ve cevap verilmiyor. Her saat başı aramana rağmen cevap yok. Ve bu en çok sevdiğin insansa işler değişiyor. Senin için çok endişelendim. Hem unutma, baban seni bana emanet etdi.
Gülümsedim ve elimi elinin üzerine koyarak dedim:
- Sen de benim için önemlisin, senin için endişeleniyorum ama ister senin annen seni bana emanet olmuş olsun ya da babam beni sana emanet etmiş olsun biz çocuk değiliz. Benim için endişelenmeni anlıyorum ama her saat başı araman gerekmez, dostum.- Gülerek geri çekildim. Elimize bakıyordu ve paniklemişti. Neden paniklesin ki?
O da hafif güldü ve dedi:
- Bu arada Arslan'ların sadece adı var yani. Birkaç ikna edici söze hemen içeri girmeme izin verdiler.
- Belki kapıdaki kız senden hoşlanmıştır.
- Benden herkes hoşlanır.- Güldü.
Koluna gülerek vurdum.
- Oooo! Seni gidi çapkın!
- Hadi ama! Asla çapkın değilim.- Sonra gözlerini yere dikti. Kısık sesle ve ifadesizce dedi.- Benden hoşlanmasını istediğim tek kişi  hoşlanmıyorsa tüm dünya hoşlansa kaç yazar?!
Tam duyamadım ve dedim:
- Anlamadım?
- Şeey, boş ver.
- Mert, birşeyler dedin ama. Senden biri hoşlanmıyor mu dedin yoksa? Aman tanrım! Senin hoşlandığın biri mi var? Oha!
- Kayla, abartma lütfen. Öyle demedim.
- Hayır, tam da öyle dedin. Hemen söyle, o gizli kız kim?
Mert göz devirerek ayağa kalktı ve dedi:
- Geç oldu, hadi git sen. Yarın üniversitede görüşürüz.
- Ama Mert...
- Aması yok. Görüşürüz.

Benden açıkca kaçıyordu. Şu kızın kim olduğunu gerçekten öğrenmek istiyorum. Bana söylememesi de sinirimi bozuyordu.

Odama geri döndüm ve yine aklıma tüm gün yaşadıklarım geldi. O gördüğüm aptaldan nasıl intikam ala bilirim diye düşündüm. Halen sinirliydim ve o sözleri hatırladığımda gözüm doluyordu.

Sabah yeni bir güne başladım. Banyoya gitdiğimde herkesin birşeylerden bahs etdiğini duyuyordum ve Emir'le alakadardı.

İçime bir korku girdi. Ya beni hatırlıyorsa?! Ya da o evdeki çocuk herkese benden bahs ediyorsa?! Ama adımı bilmiyordu. Bu da hiçbir şey yapamaz demekti. Ama bulması ne kadar zor ola bilirdiki?

İnsanlar bana birkaç saniye geç baktıklarında istemsizce geriliyordum. Daha ilk aydan rezil olamazdım.

Odama gidene kadar herkesin sadece partiden ve Emir'in kendi partisinde olmadığından falan bahs ediyorlardı.

Üniversiteye gitdiğimde Mert beni bekliyordu. Kızgın bir ifadeyle dedi:
- Sen partiye mi gitmiştin?
Korkudan dona kaldım. Herkes öğrenmiş miydi?
- M-mert, b-ben...
- Bana söylemediğine inanamıyorum. Arkadaşın Merve söyledi bana da.
O an çok rahatladım. Mert herşeyi yanlış anlaya bilirdi. Güldüm ve dedim:
- E-evet, neredeyse yurdun tamamı gitmişti. Yalnız kalmak istemedim.
Mert göz devirdi ve beraber sınıfımıza yürürken dedi:
- Peki eğlenceli miydi?
- Hayır tabiki de.
- Emir kendi partisinde olmamış diyorlar.
- Evdeydi ama.- Aptalca ağzımdan bir şey kaçırmıştım. Mert bir kaşını kaldırarak bana baktı.
- Sen nereden biliyorsun? Gördün mü onu?
- Belki de benzetmişim.- Gözümü kaçırdım ve sınıfa girdim.

Mert de arkamdan girdi ve gerilerde bir yerde yerlerimizi aldık. Öğretmen geldi ve derse başladı.
- Merhaba çocuklar. Artık derslere dönme zamanı. Dersimize Savaş Arslan'ın tanıtımıyla başlayalım.
Kızlar sevinçten havaya zıplamak üzereydiler. Annesi öleli daha 2 ay olmadı ve kızlar bu durumdan bile yararlanmaya başladılar. Acınası insanlar topluluğu...

Savaş denilen çocuk öne çıktığında şaşkınlıkla baka kaldım. Zaman yavaşladı sanki. O, Savaş Arslan'dı. Bana hakaret eden ve daha önceden tanıdığım şu mal Savaş Arslan olamazdı!
- Olamaz!- Kısık sesle dedim.



PAPATYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin