Yeni güne yorgun başlamıştım. Gece pek uyuyamamıştım. Kızlarla saatlerce konuşmuş ve ne yapacağımızı düşünmüştük. Ben olduğum öğrenilsin istemiyorduk ve bunun tek yolu Emir'den de Savaş'tan da uzak durmaktı.
Benim için kolay birşey diye düşünmüştüm ama çokta kolay olacağını anlamayacağımı görecektim yakında.
Sabah saçlarımı bukleler haline getirerek önüme atdım. Hafif makyajımı da yaptıktan sonra yurtdan ayrıldık ve kızlarla üniversiteye doğru gitdik. Mert'le görüştüğümde daha iyi olduğunu söyledi. İlk dersimiz aynıydı ve beraber sınıfımıza gitdik. Arslan üniversitesi büyük olduğundan bazen yolumu kayb etdiğim bile oluyordu. Ama gitdikce alışmaya ve yolları bilmeye başlıyordum.
Mert'le en önlerde oturduk ve dersin başlamasını bekledik. Etrafıma bakındım ve Savaş'la Emir'i görmedim. Rahat bir nefes aldım çünki Mert'in yanında benimle konuşmalarını istemiyordum. Mert koluma dokundu ve dedi:
- Birşey mi oldu?
- Yok, olmadı.- Dedim gülümseyerek.
O da gülümsedi ve dedi:
- Gelmediğim gün birşey karçırdım mı peki?
- Yok ya. Aynı ortam işte. Derslerin konusunu atarım sana.
- Tamam, güzelim.
Gülümsedim ve önüme döndüm.İlk dersler normal geçti. Üniversitenin kantinine indik ve Mert ikimize de kahve aldı. Kantin pek dolu değildi. Garip ama bu üniversitenin daha çok kütüphaneleri dolu oluyordu. Sanki çok fazla ders çalışıyorlarmış gibi. Yani ne diye bilirim ki? Okul kütüphanesi bile yılışık sevgililerin buluşma noktası...
Aniden kantine gireni görünce yerimde huzursuzca kıpırdandım. O, Emir'di. Gözünü bana dikmiş ifadesiz bir şekilde bakıyordu. Ah o çenesine hayran kalmamak elde değil ki...
Önce kapıya yaslanmış bana baktı. Gözlerinden ne düşündüğünü anlamak mümkün değildi adeta. Ben de inadına gözlerimi çekmeden onu izliyordum. Yanına bir kız geldiğinde mecburen gözünü çekti çünki kız Emir'in fark etmediğini gördüğünde koluna yavaşca dokundu. Emir birkaç saniye kızı dinledi ve sonra gözünü devirerek birşey dedi. Kızın yüzü anında düştü ve oradan uzaklaştı. Emir yine baktı ama bu sefer yavaşca ben tarafa gelmeye başladı. Hayır, hayır, hayır. Mert aniden masamıza oturdu ve kahvemi bana uzatdı. Gülümsedim ve teşekkür etdim. Sonra yine Emir'e döndüm ve Mert'i gördüğü an durduğunu gördün. Mert'e birkaç saniye baktı. Bakışlarından ne hiss etdiğini anlamak yine zordu. Bana da bir bakış atdı ve kantinden çıktı. 'Acaba neden öyle ruhsuz gibi baktı?' diye düşünmeden edemedim. Gün bitiminde Mert'le ayrıldık ve yurda doğru giderken yurdun önünde yine aynı arabayı gördüm. Emir'in arabasını. Emir ona yaslanmış, kollarını göğsünde kavuşturmuş yere bakıyordu. Yüzüm anında ciddi bir ifade takındı ve olduğum yerde kaldım. Beni fark etdiğinde gülümseyerek ben tarafa geldi ve dedi:
- Ne haber?
- Sen yurdun önünde durmayı adet haline getirmezsin, değil mi?- Ona sert bir şekilde dedim.
Yüzündeki gülüş daha da genişledi.
- Sen istersen, neden olmasın?
Gözümü devirdim ve dedim:
- Emir, sana açıkca benimle görünmemeni söylemiştim.
- Ve ben de seni tanımak istediğimi demiştim.- Ciddi bir şekilde dedi ama benim yerime sesime yumuşaktı.
Yüzüne boş-boş bakarken bedenimde yine aynı heyecanın olduğunu hiss etdim. Bana öyle bakıyordu ki, ona sert davranmak istememe sebep oluyordu.
- Ödev işi için gelmiştim aslında.
Onun yüzüne bakarak dalıp gitmiştim ve sesiyle kendime gelmiştim.
- Hangi ödev?- Bir an hatırlayamadım.
- Bir-birimizin profilini öğretmene sunacaktık ya hani. Gelicek haftaya hazır olmalıymış. Zamanımız bol.- Gülümsedi.
- Seninle ödev falan yapmam.
Gözünü devirdi ve dedi:
- Hadi ama Kayla, kimse senin o kız olduğunu bir ödev yüzünden anlamaz.
- En azından kimsenin anlamasını istemediğimi anlıyorsun.
Zevk alarak gülümsedi ve cevap verdi:
- Bak, seni anlamaya başlıyorum. Bence bir-birimizi tanımamız kolay olucak.
Gözümü devirdim ve dedim:
- Bak, sırf ödev için seninle vakit geçirmeyi kabul ediyorum. Sakın başka şey düşüneyim deme!
Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı ve dedi:
- Tamam patron, merak etme.
Gözümü devirdim ve dayanamadan gülümsedim. Dudaklarıma bakarak dedi:
- Gülümseyince ne kadar güzel oluyorsun.
Bu iltifatı karşında utandım ve gözlerimi kaçırdım.
- Utanmak ne çokta yakışırmış sana.
- Tamam, kes artık!- Dedim gülümsemsemek için kendimi zor tutarak.
- O zaman yarın kafede buluşalım. Seni gelip alırım.
- Ne kafesi ya? Kütüphanede çalışıcağız.
- Sen insanlar bizi görsün istemiyor muydun?- Resmen dediklerimi bana karşı kullanıyordu. Bu adam işini biliyordu.- Hani bizi birlikte görünce şüphelerinin artması an meselesi de.- Dudağının bir tarafı zevkle yukarı kıvrıldı.
Öfkeyle soludum ve dedim:
- Of, tamam. Beni gelip almana gerek yok. Yurdun yanındaki kafede buluşalım.
- Seninle görüşeyim de nereyi desen ora giderim.- Halinden çok memnun görünüyordu. Ah, şu çocuk benden ne istiyordu? Neden peşimi bırakmak istemiyordu?
Ben cevap vermeden bir ses duydum. Benim ismim söylendi. Ses gelen tarafa baktığımda karşımdakini görmemle yerimde kaldım. Onun burada olmasını hiç ummuyordum. Karşımdaki Koray'dan başkası değildi. Bana değil de karşımdaki Emir'e sert bir şekilde bakıyordu. Sonra bana döndü ve dedi:
- Elbiseni getirmiştim de.
Nasıl da unutmuştum. Elbisem Koray'ın evinde kalmıştı ve ne kadar zamandır oradaydı. Partiden sonra bir çok şey olmuştu ve elbisemi tamamıyla unutmuştum. Koray bana hafif gülümsedi ve bir ona bir Emir'e baktığımda Emir'in ona umursamazca baktığını gördüm ama elbise sözünden sonra yüzünde buz gibi bir ifade belirdi ve çenesi seğirdi. Bu şimdi neden sinirlenmişti?
Aradaki gerginliyi hiss ederek konuştum.
- Şey... Ben unutmuştum onu. Gerek yoktu, ben gelip alırdım. Yine de teşekkürler.
Bize doğru bir iki adım atdı ve gülümseyerek elindeki poşeti bana uzatdı.
- Önemli değil. Seni görmek için gelmiştim aslında. Bahanem oldu bu da.- Utanarak gülümsedi. Koray'ın bu halleri çok garipti. Onu yanımda utanarak hiç görmemiştim. Hiç beni görmek için bir yere gelmemişti. Ve ben hiç böyle hareketler karşısında heyecanlanmayacak insan değildim. Koray'dan uzak kalarak zamanla içimdeki aşkı azaltmıştım. Artık onu daha az düşünüyor ve her düşündüğümde onu o kızla düşünüyor ve bensiz mutlu olduğunu kendime hatırlatıyordum. Şimdi de beni görmeye gelmişti. Biraz düşündüğümde bu hareketini üzerime alınmadım. O halimden sonra intihar etdiğimi falan düşünmesini istemezdim. Birkaç kez mesaj yazmıştı ve ben de ona iyi olduğumu söylemiştim. Ta buralara beni görmeye gelmişti. Aslında bu hareketi beni sevindirmedi değil. En azından beni önemseyen bir arkadaşım varmış yıllardır.Gülümsedim ve dedim:
- Ee, biz şurdaki kafeye gidelim mi?
- Olur.
Sonra Emir'e döndüm ve dedim:
- Seninle de yarın bak ordaki kafede görüşürüz, tamam mı?
- Öyle olsun bakalım.- Dedi soğuk bir sesle ve Koray'a bakmadan gözlüğünü takarak yanımızdan uzaklaştı. Yüzünde garip bir kızgınlık ifadesi vardı. Arabasına binerek hızla yanımızdan gitdi ve ben onun arkasından baka kaldım. Koray dikkatimi üstüne çekerek dedi:
- Gidelim mi?
Hemen ona dönerek kendime geldim ve dedim:
- Tamam, hadi gel.
Kafeye gitdim ama Emir'in o yüz ifadesini düşünmeden edemiyordum. Ah, neden onu düşünüp duruyordum?!Bir masada oturduk ve gülümseyerek dedi:
- Ee, üniversite nasıl?
Ben de gülümsemesine karşılık vererek cevap verdim:
- İyi. Dersler beklediğimden daha kolay.
Gülerek dedi:
- İlk defa bir üniversitelinin derslere kolay dediğini görüyorum. Zaten okulda da çok akıllıydın sen, işe yaramış gece-gündüz dera çalışman.
Bembeyaz dişlerini gösterek güldüğündü ona gülümsemenin yakıştığını düşündüm. Zaten kendimi bildim bileli onun her hareketinin ona yakıştığını düşünmüşümdür. Ben de gülmesine hafifce gülerek eşlik etdim ve sordum:
- Seninki nasıl? Sende akıllı olmak işe yaradı mı peki? Benden daha akıllıydın da.
- Eh yani, doktorluk kolay değil bilirsin. Üstesinden gelmeye çalışıyorum.
Garson kahvelerimizi getirdi ve bir yudum aldım. Bana hafif gülümseyerek dedi:
- Aslında nasıl olduğunu merak etdiğim için gelmiştim.
- Sana telefonda da iyi olduğumu söylemiştim. Buraya kadar gelerek zahmet etmene gerek yoktu.
- Gözümle iyi olduğunu görmek istedim.
- Beni önemsediğini görmek güzel.- Aniden ağzımdan söylemek istemediğim bir cümle kaçtı. Ben söylediğimin farkına vardım ve gözümü kaçırdım. Duymamasını umdum çünki kısık sesle söylemiştim ama beni çok açık duymuştu. Bana birkaç saniye baktı ve ciddi bir şekilde dedi:
- Senin her zaman önemsedim, Kayla. Çocukluğumuzdan beri bu böyle.
Hafifce gülümsedim ve konuyu değiştirerek dedim:
- Ee, sen nasılsın? Esma olanları söyledi. Çok üzüldüm.- Tamam, üzülmüş ola bilirdim ama abartdığım gibi kahr olmamıştım yani.
Bana bakarak gülümsedi:
- Sen beni merak etme, ben daha iyiyim. Benim için doğru insan olduğunu sandım sadece. Yanıldığımı acı yoldan öğrendim sadece. Olayı atlatdım, gitdi.
- Kızla konuşuyor musunuz peki?
- Tabiki de hayır. Konuşmak için yalvardı ama asla kabul etmedim. O da pes etmek zorunda kaldı.
- Senin için en iyisini isterim, Koray.
- Biliyorum.- Geri yaslanarak devam etdi.- Sen anlat bakalım, o çocuk kim?
Yüzündü hiç gülümseme yoktu. Bana meraklı ve boş gözlerle bakıyordu. Emir'den hoşlanmadığı açıktı.
Ani sorusu karşısında afallasam da birkaç saniye sonra kendime gelerek cevapladım:
- Emir mi? Şey... Üniversiteden arkadaşım. Ödev için buluşucaktık.
- Hiç tekin birine benzemiyor. Hoşlanmadım açıkcası.- Diye itiraf etdi.
- İlk görüşte neden bu kadar sevmedinki?- Gerçekten anlamamıştım.
- Bilmem, sana bir garip bakıyordu.- Sonra söylediği kötü birşeymiş gibi düzeltdi.- Yani sana garip baktığı için değil, şey, tipinden hoşlanmadım yani. İyi birine benzemiyor.
Bu halleri gitdikce garip gelmeye başlamıştı ama umursamadım ve "Anlıyorum." dedim sadece.
Biraz daha sohbet etdikten sonra kahvelerimizi de bitirdik ve Koray gitmek için kalktı. İçimden "Sonunda" diye geçirdim çünki daha ödevlerimi yapmamıştım. Evet, derslerine ve notlarına düşkün bir kızdım. Koray'la vedalaştım ve bana gülümseyerek oradan ayrıldı. Tam yurda girecekken biri kolumdan tutdu ve beni durdurdu. Bir an korksam da karşımdakini gördüğümde biraz sakinleştim. Bu Emir'di. O az önce gitmemiş miydi ya? Ona şaşırarak baktım ve dedim:
- Ne yapıyorsun, manyak şey?! Ödümü kopardın!
Kolumu bıraktı ve duvara yaslanarak bana baktı.
- Ne istiyorsun?- Diye devam etdim cevap vermediğini gördüğümde.- Gitmemiş miydin sen?
- Geri döndüm.
- Neden?
- Dayanamadım işte. O kimdi?
Ne dedi bu az önce? Bana hesap sormaya mı kalktı? Neler oluyor buna, yoksa kıskanmış mıydı? Sorusu karşısında afalladım ve ona birkaç saniye baktım. Bana cevap bekler gibi baktığında kendime geldim.
- Anlamadım? Sana ne?
İşte bu kaba bir cevaptı. Ah, neden daha az kaba olamıyorum? Karşımdaki benden uzak durmasını istediğim biri de olsa 'Sana ne?' diye cevap vermemeliydim. Bana kızmış olmalı ki, çenesi seğirdi. Sinirlenmişe benziyordu.
- Neden kaba cevap veriyorsun anlamıyorum, Kayla.- Sesinde kırgınlık da sezdim.- Sadece kim olduğunu sordum.
Pes ederek cevapladım:
- Sadece bir arkadaş, tamam mı? Yanlış anlayıp da geri gelmene gerek yoktu.
Dudağının bir kenarı yukarı doğru kıvrıldı.
- Hiç gitmedim ki.
- Ne? Ne-neden gitmedin?
- Bilmem.- Dedi gözünü kaçırarak ve yaslandığı yerden doğruldu.- Seni de gördüğüme göre artık gide bilirim. Yarın üniversiteye gelmiyeceğim, bazı işlerim var. Kafede görürşürüz.- Son olarak bana göz kırptı ve gitdi. Arkasından sadece “Görüşürüz” diye bildim. O gidene kadar arkasından baktım.Bu çocuğa karşı içimde oluşan kıpırtıları nasıl yok ede bilirdim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAPATYA
Teen FictionBaşlangıç tarihi: [30.10.2019] Bitiş tarihi: [16.03.2020] ★ Eğer aşk karşılıklı olsaydı, tek taraflı aşkın en iyi aşk olduğunu inkar ederdi... Tek taraflı aşk yaşayan dünyada binlerce insan var belki. Onlardan biri de Kayla Aksel. Yıllarca sevdiği...