14. Bölüm

17 3 0
                                    

Beni fark etmemişti. Tanıtımına başlamıştı ve bu hayvanlara ve çiçeklere karşı sevgiyle yanaşmak gerektiğinden bahs eden bir tanıtımdı. Gözlük takmış ve saçını yukarı taramış kendisini akıllı gösteriyordu. İster annesi ölmüş olsun ister sülalesi ondan her şekilde nefret ediyordum. Utanmadan bir de tanıtım hazırlamıştı. İnsan yaptığından pişman olmayı başarır bir. O işlerini hall ederken ön yerlerden birine geçtim. Kimse bana bakmadı bile. Erkekler bile ona odaklanmış bekliyordu. Hatta kızın birinin diğerine, "Bir sülalede bir tane bile çirkin olmaz mı ya?! Baksana, ne kadar tatlı." dediğini de duydum. Ama sadece göz devirdim. İsterse dünya yakışıklısı olsun nefret ediyorsam benim için çirkindir. Hem içi hem de dışı çirkindir hem de.

Ona öyle neftetle bakıyordum ki. Sonra hayvanların resmi görüntülendi. Ben de yüksek sesle dedim:
- Hayvanlar bile bazı insanlardan akıllıdır, biliyor musun? Onlarla uğraşmayanlara bulaşmazlar mesela.
Aniden dönüp ben tarafa baktı ve birkaç saniye yüzüme baktı. Sonra dalga geçer gibi güldü. Beni hatırlamış olmalıydı. Bana yakınlaştı ve elini cebine koyarak dedi:
- İşte bu bambaşka bir konu. Birgün mutlaka bunun da tanıtımını yapıcağım.

Onu daha fazla dinleyemedim ve sinirle oradan çıktım. Onun Emir'in kardeşi olduğunu sindiremiyordum. Birkaç dakika sonra bana bir el dokundu ve döndüğümde Mert'i karşımda bana merakla bakarken gördüm.
- Az önce içeride ne oldu?
- Birşey olduğu yok, Mert.
- Neden öyle kaba davrandın? Senin Savaş Arslan'la ne alıp veremediğin var?
Zaten sinirliydim ve Mert benden böyle hesap sorunca o an sonradan pişman olacağımı bile-bile bağırdım:
- Ya Mert sana ne?! Neden hayatıma burnunu sokuyorsun? Senden ve sorularından kurtulamayacak mıyım ben?! Babam beni sana emanet etmiş diye her işime burnunu sokamazsın!
Hiç bu kadar kötü davranmamıştım ona. Bana gözü dolmuş bir şekilde baktı. Sinirle yumruklarını sıktı. Yüzündeki bakışı gördüğümde söylediklerimin farkına varmış ve pişman olmuştum. Sinirle dedi:
- Peki!

Ve hızla gitdi. Tahmin ede bileceğiniz üzere dakikalar sonra pişman olmuştum. En yakın arkadaşımı kırmıştım ve kendimi çok suçlu hiss ediyordum. Sığına bileceğim tek insanı aradım sonra. Esma'yı. Ona herhangi bir yerde buluşmalı olduğumuzu dedim. Sesimden de kötü olduğumu anlamıştı zaten. Onun üniversitesine yakın bir yerde buluşmayı planladık ama üniversiteden çıkamayacağı için 1 saat sonra görüşecekdik.

Sonra arkamdan bir ses duydum:
- Ne kadar kabaca bir konuşma şekli.
Arkamı döndüğümde önümde o aptalı gördüm. Daha çok sinirlendim ve onu var gücümle itdim. Öyle güçlü itmeğime bakmayarak yere düşmedi ve birkaç adım geri sendelendi.
- Oo, kötü zamanda geldim galiba.
- Ne kötü zamanı ya?! Sen başdan ayağa kötünün ta kendisisin zaten, geri zekalı!
- Sevgilinle o gece Emir'de kaldığın için mi kavga etdiniz yoksa?
- Ya sana ne?! Hayatımdan defolup gitsene!
- Bak, o gün...
- Yeter! Bir daha karşıma çıkarsan yemin ederim bu sefer bir itmeyle kurtulamazsın.

Onu daha fazla dinlemeden hızla oradan uzaklaştım.

Savaş Kayla'nın arkasından iç çekerek baktı. Gidişini seyr ederek kendi-kendisine dedi:
- Sen ne yaptın, Savaş?! Nasıl aff edecek şimdi?!

O günden bir gün önce:
Emir'in parti verdiğini öğrenince deliye dönmüştü. Savaş, duygularını belirtmeyi sevmeyen, Emir gibi çapkın olmayan ve üniversitedeki o kızları sevmeyen biriydi. Yani Emir'le zıt kutuplar. Bu yüzden Emir'in, annesi vefat olalı daha 2 ay olmadan sırf üniversite başladı ve herkes ondan parti bekliyor diye parti yapması onu delirtmişti. Sinirle Emir'in evine gitmiş ve birkaç arkadaşının parti süsleriyle güle eğlene konuştuklarını gördü. Sinirle bağırdı:
- Emir nerede?
Hepsi bir-birlerine baktılar. Kendileri bile bilmiyorlardı ki. Onlara birşey demeden yukarıdaki odasına koştu. Kapıyı açtığında Emir uyuyordu. Ya da öyle görünüyordu. Savaş, yorganı onun üzerinden sertce çekti ve Emir hemen geri döndü ve karşısında sinirden deliye dönmüş ama bunu sadece ortaya çıkan damarlarından belirten kardeşini gördü. Gözleri ağlamaktan kırmızı olmuştu. O ablasıyla ve ya abisiyle değil, kendiliğinden ağlamayı seçenlerdendi. Herkesin onun ruhsuz olduğunu düşünmesini istiyordu. Ve bunda bir hayli başarılıydı. Savaş'ı gördüğünde olayı anlamıştı ve yorganı geri çekmeye çalışarak dedi:
- Ya Savaş, bi gitsene!
- Sen aptal mısın, Emir?!- Savaş bağırdı.- Parti ne lan, parti ne?! Utanma yok mu, saygı yok mu sende?! Bunca şeyden sonra annemizi nasıl yok sayarsın?! Bunu nasıl- Tam sözünün devamını getirecekken sözü kesilir.
- Benim hayatım, benim evim ve benim kurallarım! Anlıyor musun?! İstediğimi yaparım.
Savaş yorganı sinirle yere atdı ve bağırdı:
- Sen benimle dalga mı geçiyorsun?! Annem için burda ağlıyorsun ama parti mi verdiğini söylüyorsun bana?!
Emir yüzünü çevirdi.
- Ağlamıyordum.
- Sana inanamıyorum. Ne halin varsa gör!
Savaş odadan sinirle çıktı ve kapıyı sert bir şekilde vurdu.

PAPATYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin