41. Bölüm

13 3 0
                                    

Gözlerini üzerimden çektikten sonra gülümsedi ve dedi:
- Sen gerçekten melek olmalısın!
Ona öylece bakmaya devam etdiğimde devam etdi:
- Çok farklı ve güzelsin. Seni o kadar çok seviyorum ki, annem hayatda olsaydı ona, ‘gelinini getirdim’ diyerek tanıtırdım seni. İlk defa anneme aşık olduğum kızı tanıtırdım...

                              ★★★
Emir'e öylece bakıyorum. Yüzünde bir tebessüm var. Hayranlık var. Benim yüzümdeyse içimdeki duyguları ifade edemeyen bir ifade var. Bu duyguları ifade edemiyordum. Çoğu şeyin ilkini yaşadığım erkek hayatımda bana belki de bu güne kadar duyduğum en anlamlı iki cümleyi kuruyor. Bundan daha özel ne ola bilir ki?!

Yüzümdeki şaşkınlık yerini yavaş-yavaş utangaçlığa veriyor. Emir'e gülümsüyorum ve ona taraf iki adım atıyorum. O bana şevkatle gülümserken elimle pürüssüz yüzünü okşugorum ve sonrasında ani bir cesaretle dudaklarımı dudaklarına bastırıyorum. Evet, kesinlikle hayatımdaki en büyük cesaret gösterisiydi bu.

Emir'in bana söylediklerinden o kadar etkilenmiş ve kendimi özel hiss etmiştim ki, o anın büyüsüne kapılarak bir hareket yapıyorum ama sorarsanız, bundan hiçmi hiç pişman değilim.

Emir ilk birkaç saniyede şaşırıyor ama sonra kollarını belime dolayarak bana karşılık veriyor. 10 belki de 15 saniye sonra yaptığımı anlayarak utanarak dudaklarımı geri çektim ve yanan suratımı, deli danalar gibi koşturan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım. Emir bana gülümsedi ve alnını alnıma dayadı.
- Dudaklarındaki rujdan her zaman sürmen gerek çünki tadı muazzam!
Ben bu sözü karşısında daha çok utandım ve ondan bir adım uzaklaştım.
- Artık gidelim mi?
Yüzünde konuyu değiştirmek istediğimi anladığını gösteren bir gülümseme oluştu ve kolunu omzuma atarak dedi:
- Gidelim, meleğim.

Birkaç dakika içinde büyük binadan çıkmış ve el-ele Emir'in kırmızı arabasına binmiştik. Arabayı biraz kurcaladım ve sevdiğim şarkılardan birini bulduğumda sevinerek iki elimi bir-birine çarptım. Emir güldü ve dedi:
- Bu çocuk hallerini seviyorum!
Ben de güldüm ve arabanın içinde seslenen No Method'un “let me go” şarkısını dinledim. Bazı yerlerinde içimden dans etmek geliyordu. Bu şarkıdan mıdır yoksa aşırı derece mutlu olduğumdan mıdır bilemiyordum...

Yarım saat belki de 40 dakikalık yolculuk boyunca Emir'le şakalaşmış, gülmüş ve sohbet etmiştik. Tüm ısrarlarıma rağmen, ki baya ısrar etdim- bana gitdiğimiz yeri söylememişti. Daha önce kimseyi götürmediğini biliyordum sadece o kadar.

Oraya vardığımızda güneş artık batıyor ve gökyüzü kızarıyordu. Çok zengin ve güzel bir siteye girmiştik. Ve Emir'in önünde durduğu ev mükemmeldi. Onun bir adım arkasındaydım ve benim şaşkınlığıma hafif gülüp elini uzatdı. Elini tutdum ve demirlik kapıdan içeri geçtik. Her taraf bu mevsimde olsak bile yamyaşıldı. Bahçede şekillendirilmiş küçük ağaçlar vardı. Bahçede büyük bir havuz ve etrafında şezlonglar vardı. Havuzun yanında büyük bir masa vardı. Evin diğer tarafına göz gezdirdiğimde orada da masa olduğunu gördüm. Çiçekler ekilmiş ve bahçeye güzel bir görünüm katmıştı. Bahçe çok büyüktü gerçekten de. Önümdeki eve gelirsek de dışarıdan bu kadar güzel olan ev içeriden nasıldır diye merak ediyorum, ki yavaş yavaş oraya yürüdüğümüze göre kısa zamanda öğrenecektim. Ev 3 katlı geniş ve büyüktü. Kapısı geniş ve saray giriyormuşsunuz gibi bir görüntüsü vardı. Evin büyük aynaları vardı ve bahçeye -havuz tarafa- açılan aynalı kapısı vardı.

Eve hayranlıkla bakarken içeri girdik. İçerisi dışarısından da güzeldi. Heryerde son model mobilyalar, büyük televizyonlar, çalışanlar ve korumalar bile vardı.

PAPATYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin