42. Bölüm

12 3 0
                                    

Evde pijamalarımla oturmuş, ders çalıştığımda telefonum çaldı. Elime aldım ve o an tanımadığım bir numaranın aradığını gördüm. Birkaç saniye sonra merakla cevapladım ve dedim:
- Alo?
- Selam, hatırladın mı beni?

Ve yerimde dona kaldım. Öylece ağzım açık şekilde kala kaldım. Çünki bu sesi tanıyordum. Bu sesin sahibi haftalar önce Gamze yüzünden gittiğim ‘kötülerin gitdiği’ barın sahibi Ozan Öztürk'ten başkası değildi...

                                 ★★★

Elimde telefon öylece kala kalmıştım. Cevap veremiyordum. ‘Evet, ürkütücü sesinizi nerede görsem anında tanırım’ diyemedim. O da kendini tanıtmadan ‘tanıdın mı?’ demişti zaten. Biliyordu, o ürkütücü sesini unutamayacağımı, unutsam da duyduğum anda hatırlayacağımı o da benim kadar iyi biliyordu...

Telefonun diğer tarafından hafif gülme sesi geldi.
- Galiba tanıdın. Numaramı nereden buldun falan deme. Numara işi kolaydı. Aynen senin hakkında bilgileri öğrenmek gibi.
- Ne istiyorsun?
- Demek ki, senden bir şey isteyeceğimi biliyorsun. Güzel. Açıklama yapmak istemiyordum bir de.
- Söyle!
- Şu Gamze bize gerçekten zorluk çıkartdı. İnana biliyor musun, mekanıma kadar geldi ve benimle kavga etdi?!
- Umrumda değil. Benden ne istediğini söyle ve bir daha aramamak üzere kapat!

Sesi aniden ciddileşti ve ürkütücü bir tonda dedi:
- Ah, üzgünüm tatlı kız, benden bu kadar kolay kurtulamayacaksın. Yani bir telefonda. Görüşmemiz lazım, telefonda söyleyemem.
- Hayır, seninle görüşmek istemi...
- Burada bir şeyleri isteyen ve emir veren konumda olmadığını söylemem mi lazım illa ki? Bana borçlusun ve bana borçlandığın ilk günden bunu biliyordun. Şimdi sus ve sana söyliyeceğim yere gel!

Önce sözümü kesti, sonra da sözleri bitdiği an bir şey dememe izin vermeden telefonu yüzüme kapatdı. Yani öylece kala kaldım. Saniyeler sonra konum atdı ve “Yarın saat ikide orada ol!” yazdı. Ona cevap vermeyerek telefonu sinirle sehpanın üstüne atdım. Sinirden titremeye başlamıştım. Sırf Gamze yüzünden düştüğüm duruma bak! Ya masum da değil ki, ‘alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste!’ gibi bir şey olsun...

*

Yarın sabah kendimi yataktan zorla kaldırdım. Halsiz hiss ediyordum ve dünden beri de üzerimde o halsizlik vardı. Gece saatlerce onun benden ne isteye bileceğini ve ne yapa bileceğimi düşünmüştüm. Sonra da uyuya kalmıştım tabi.

Banyoda işlerimi hall etdikten sonra hazırlanmaya başladım. Eğer gitmeseydim Emir muhtemelen yanıma gelicek ve sebebini sorucaktı. Hazırlandım ve kahvaltımızı yaptık. Telefonuma bildiriş sesi geldi ve elime alıp baktım.

Emir: Bebeğim, hazır mısınız?
Kayla: Evet, çıkıyoruz şimdi.
Emir: Aşağıda sizi bekliyoruz.
Kayla: Tamam, geliyoruz.

Telefonumu çantama koydum ve Esma'yla aşağı indik. Asansörde bana şüpheli şekilde baktı ve dedi:
- Sen iyi misin?
- E-evet, neden sordun?- Dedim gözlerimi kaçırarak.
- Sende bir haller var ama söylemek istemiyorsun, görüyorum. Bana anlata bilirsin.
Gülümsedim ve dedim:
- Gerçekten sorun yok.
- Umarım.- İnanmadığını biliyordum ama üstelemeyecektim.

Aşağı indiğimizde Emir'le Savaş'ı beklerken gördüm. Savaş'ı gördüğüm an aklıma Esma'yla olan meseleleri geldi ve Esma'ya bakarak dedim:
- Aranız nasıl?
- Ben de bilmiyorum.- Esma iç çekti.- Bana hâlâ soğuk davranıyor ama o bir şey diyene kadar ben hiç bir şey demiyeceğim.
- Tamam, canım. Lütfen kendini üzme, hatta istersen konuşurum onunla.
- Sakın böyle bir şey yapma! O gelicek bana.
- Tamam, tamam.

PAPATYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin