'Ah, hayır. Bu kesinlikle saçma bir şaka olmalı.' diye düşünmüştüm başta; ama hiç te şaka gibi durmuyordu. Orada öylece zar zor aldığım nefeslerle kaç dakika kaldığımı bilmiyordum. Fakat bakışlarım biraz ileride, o eski döküntülerin arasında adeta parıldayan monta takıldığında kendime geldiğimi hatırlıyorum.
Güzelce katlanmış ve üzerine atılan birkaç eski kutu ile beceriksizce saklanmıştı. Bunun Ömür'ün işi olduğu belliydi. Bazı şeyleri asla saklayamazdı. Bazı şeyleri ise o kadar iyi saklamıştı ki öğrendiğimde ne kadar aptal olduğumu bir kez daha anlayarak kendime tekrar kızmıştım.
Tüm gece merdivenlerde oturup boş gözlerle karşımdaki duvarı izlemiş, ne yapabileceğimi düşünmüştüm. Gecenin sonunda caddedeki kalabalık tekrar artmaya başladığında ise Ömür uyanmadan yerimden kalkıp aceleyle evime geri dönmüştüm.
Hazırlanıp evden çıktım. Ömür'ün gülümseyen yüzünü görmek beni her zamankinden daha çok şaşırtmıştı bu sefer. Kendimi onun yerine koymayı denedim önce. Tüm bunları yaşayan ben olsaydım bir kez olsun gülmeyi başarabilir miydim merak ediyordum. Ne kadar düşünürsem düşüneyim imkânsız geliyordu. Ama Ömür bunu yapmayı her seferinde başarıyordu.
Düşünmek, empati kurmaya çalışmak benim için gerçekten zordu. Evlilik dışı çocuklar olsak bile babam bir kez olsun bizi aç bırakmamış, annem asla yanımızdan ayrılmamıştı. Ne zaman hastalansak ya da bir şeye ihtiyaç duysak bize yardım edecek birilerine sahiptik. Ben ise oturup büyükannemin bizden hoşlanmamasını dert etmiş, diğer torunlarını her şeyde öncelikli tutmasını dünyanın sonuymuş gibi algılamıştım. Çocukluğumu bu saçmalıkları düşünerek mutsuz geçirdiğime inanamıyordum. Her şeye sahiptik tanrı aşkına! Her şeyimiz vardı... Ömür'ün aksine açlık veya her an taciz korkusuyla yaşamamız gerekmiyordu. Kış soğuğunda, soğuğu pek de engellemeyen o lanet kartonların üzerinde uyumamız gerekmiyor, birkaç yırtık battaniye ile ısınmaya çalışmıyorduk.
Kendimi gerçekten berbat hissediyordum.
Tüm gün aklımı toparlayamamış, sonunda da dayanamayarak izin alıp eve geri dönmüştüm.
Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Canım hiçbir şey istemiyordu. Yemek yemek ya da uyumak bile istemiyordum. Günün sonunda o sıcak yatağa girmek varlığıma ihanet etmek gibi geliyordu. Sanki ağzıma alacağım her bir lokma kor olup boğazımı yakacak, beni içten içe parçalayacaktı.
Gözlerim kararan havayla birlikte pencereye kayarken Ömür'ün o merdiven altına geri dönüp dönmediğini merak ettim. Ya da belki de birileri onu görmüş ve bir otel odasına götürmüştü? Düşününce birilerini onu götürmesi demek uyuyabileceği sıcak bir yer anlamına gelebilirdi. Eğer yeterince iyi biriyle karşılaşmışsa geceyi yatağında geçirmesine izin verebilirdi. Hatta belki sıcak bir duş almasına bile izin verir, karnını doyururdu? Yine de bu onu kirletmelerinin karşılığı olabilir miydi merak ediyordum. Gecenin sonunda tekrar o soğuk sokaklara dönmesi gerekecekti. Peki, buna değer miydi?
Onu eve davet ettiğim ilk geceyi hatırlamıştım o an. Evden çıkarken ki isteksizliğini ve sırf içeride biraz daha vakit geçirebilmek için bulaşıkları yıkamayı teklif etmesini...
'O zaman tüm bu durumu bilsem gitmesine izin verir miydim?' diye düşünmüştüm başta, fakat hemen sonra bu sorumu cevapsız bırakmayı seçmiştim, çünkü cevabın belirsizliği beni ürkütmüştü.
Sıcak havanın tenime battığını hissetmeye başlamıştım. Rahatlığım beni rahatsız ediyordu. Aceleyle kalkıp üzerime geçirdiğim montla dışarı çıkmış, soğuk havanın yüzüme çarpmasını umursamamıştım.
Belki, bir ihtimal nasıl hissettirdiğini anlayabilirdim?
Sonraki birkaç saat sokaklarda dolaşıp yalnız başına dışarıda kalmanın nasıl hissettirdiğini anlamaya çalışmış, o merdiven altına gitmemek için kendimle kavga edip durmuştum. Yine de kendimi yenebilecek kadar güçlü değildim; ama Ömür orada değildi.
Belli ki tahminim doğru çıkmıştı; fakat bu doğruluk beni mutlu etmek yerine daha da üzmüştü. Birilerinin ona dokunuyor olduğu düşüncesi midemi altüst ederken ne kadar bencil olduğumu bir kez daha fark etmiştim.
Yabancı ellerin vücudunda gezip onu ısıtmasındansa o lanet rutubetli merdiven altında uyuyor olmasını tercih ediyordum. Gerçi düşününce ikisi de birbirinden beter durumlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahipsiz
Aktuelle LiteraturO gün onunla parkta karşılaştığımda, benim için ne kadar değerli olabileceğini bilmiyordum. * Aceleyle gözlerini temizleyip gülümsemesi beklediğim bir şey değildi. O küçük gülümsemenin kalbimi bu denli hızlandırması da öyle...