Bölüm 28

2.2K 149 0
                                    

Eve dönmek beni her zamankinden daha fazla sabırsızlandırırken, tüm gün öğrenciler ile derslerin bitmesi için dakika sayarken bulmuştum kendimi. Bunu lisede bile yapmadığımı düşününce, bende bir tuhaflık olduğu apaçık ortadaydı.

Bu tuhaflığın beni her geçen gün daha fazla sarıp ele geçireceğini bilmiyordum başta, fakat Ömür'ün evde beni bekliyor oluşu heyecanımı körüklerken elimden gelen bir şey de yoktu.

Eve girdiğimde içeride birilerinin varlığını hissetmek beni her zaman heyecanlandırırdı. Bazen annem eve gelir ve bir kaç gün yanımda kalarak benim için bir şeyler hazırlardı. Bu yüzden eve gittiğimde onun orada olacağını bilmek beni daha bir heveslendirirdi; fakat bu ondan bir kaç kat daha heyecan vericiydi.

Bekleyen kişi benim içim hem yabancı, hem de tanıdıktı. Yeterince tanımıyordum ama yine de tanıyordum. Geçmişi hakkında çok fazla bir şey bilmiyordum; ama geleceği konusunda çok küçük de olsa tahminlerim vardı. Elbette bunda o geleceğe kendimi dahil etme çabamın da etkisi vardı bunu inkar edemezdim.

Ömür'ün beni kabullenmesi sandığım kadar zor da olmamıştı zaten. O gelecekte bana ait bir yerin olduğunu biliyordum.

Hayatına aldığı kişilere kolayca adapte olabiliyordu. Ya da daha doğrusu hayatına giren kişiler ona kolayca adapte oluyordu?

Eğer Ömür'e bir şans verirseniz sizi kolayca değiştirebilirdi. Ben bu şansı farkında olmadan vermiştim ve o da fırsatı kaçırmamıştı.

Bu onun büyüsüydü. Ve ben bu büyüye maruz kaldığım için asla pişman olmamıştım.

O zamana kadar kimse fırsat vermemiş olmalıydı gücünü göstermesi için.

Bu bana şanslı hissettirmiyor da değildi.

Evet, biliyordum; iğrenç şeyler yaşamış, kimsesiz kalmış ve çok fazla zorluk çekmişti. Bunları düşününce bencilliğim bana iğrenç bir adam olduğumu fısıldıyordu, fakat yapabileceğim bir şey yoktu. Tüm o lanet olaylar yaşanmamış olsa belki de onunla hiç karşılaşmamış olacaktım.

Belki de bir gün tesadüfen yanından geçip gidecek ve hareketleri yüzünden, ilk günler olduğu gibi sadece delinin diyeli olduğunu düşünmekle yetinecektim.

O merhametsiz, kendinden başkasını düşünmeyen takıntılı herif olarak kalacaktım.

Şu an sahip olduğum hiçbir şeye ve sıcak bir aileye sahip olamayacaktım. Tanrı aşkına, daha önce hiç, bir aile adamı olduğumu düşünmemiştim. Annemi ne kadar seversem seveyim üniversiteye gittiğimde yaptığım ilk şey ayrı bir eve taşınmak olmuştu mesela. Sonrasında da hayatıma kimseyi almamıştım zaten.

Ömür olmasa, muhtemelen bir köşede huysuz bir ihtiyar olarak ölecektim. Aslında olasılıklar sınırsızdı, ama bazı şeyler çok önceden öngörülebilirdi değil mi. Bu da öyle bir şeydi.

Tanrım, bencil herifin tekiydim. Yapacak bir şey yoktu, bu huyumu değiştiremezdim. Bu içten içe herkeste olan bir şeydi ve ben insan doğasını değiştiremezdim.

İlk günler her şey mükemmeldi, ya da ben öyle düşünüyordum. Ömür mutluydu, ben mutluydum. Ömür elimdekilerin değerini anlamamı sağlamıştı. En azından eskisi kadar olumsuz düşünmüyordum her konuda.

Artık hayatı gelişi güzel yaşamıyor, Ömür için kendimce küçük değişimler yapıyordum.

İşten sonra fazla oyalanmadan eve dönüp onun için yemek hazırlıyor, ara ara küçük alışverişler yapıyordum.

Doğrusu benim kıyafetlerimi giymeyi seviyordu; ama hayatı boyunca onlarla dolaşamazdı değil mi? Sonuçta onlarla fazla sevimli görünüyordu ve ben de kendimi çok fazla kaptırmaktan korkuyordum. Sonuçta bir erkektim ve bunca zaman kendimi dizginlemiş olmam buna sürekli olarak devam edebileceğim anlamına gelmiyordu. Bu yüzden bazı konularda önceden önlem almak benim için çok daha iyiydi.

Ömür kıyafet veya yemek konusunda seçici değildi. Düşününce bu pek de tuhaf değildi. Ona ne verirsem onu giyiyor, önüne ne koyarsam itiraz etmeden sessizce yiyordu.

Bazen aşerip aşermediğini merak ediyordum; ama Ömür bu konuda fazla sessizdi. İsteklerini ben onu zorlamadan söylemiyordu, izin istemeden su bile içiyordu bazı zamanlar.

Bu durum da beni fazlasıyla rahatsız ediyordu haliyle.

Aslında sürekli mutlu olduğunu ve benim iyi biri olduğumu söyleyip duruyordu. Tüm gün kaloriferin yanında oturuyor, dalgın gözlerle dışarıyı izleyip duruyordu.

Bazı zamanlar onu zorla alıkoyduğum hissine kapılmaktan alamıyordum kendimi.

Mutlu olmasını istiyordum. Çok daha mutlu.. Gerçekten mutlu...

Bunun için bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum, bu yüzden de yapabileceğim tek şeyi yapıp, ablamı çağırmaya karar vermiştim.

Ablam daima ılımlı biriydi. Onunla benden daha iyi iletişim kurabilir, en azından daha rahat hareket edebilmesi için onu teşvik edebilirdi. Yani ben öyle düşünüyordum. 

SahipsizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin