"Ablan onun parkta gezen bir evsiz olduğunu söyledi." Demişti annem emin olamayarak. "Onu bir kaç kez gördüğümü hatırlıyorum."
"O zaman, kalbinin bir çocuğunki kadar temiz olduğunu ve her şeye rağmen onu ne kadar sevdiğimi de söylemiş olmalı. Bu konu tekrar açılmazsa sevinirim." Demiştim ben de kötü bir şey söylemesinden korkarak.
Annem başta emin olamayarak dönüp bana bakmış ardından elindeki sebzeleri doğramaya devam etmişti.
"Beni hayal kırıklığına uğrattın." Demişti sonrasında işine devam ederken.
Bunu biliyordum, zaten onu hiçbir zaman memnun edememiştim. Derslerim asla çok çok mükemmel olmamıştı, hiç bir zaman iyi arkadaşlara sahip sosyal biri olmamıştım, hatta liseye gittiğim zamanlarda bir ara uyuşturucu kullanmayı bile denemiştim; fakat şanslıydım ki ilk denememi yapmaya çalıştığım sırada annem bir anda odaya dalmış, ne yaptığımı gördüğünde ise beni iyice dövmüştü. Sonra da babama söylemiş ve bir de ondan dayak yememe sebep olmuştu. Sonraki bir haftayı ise odama kilitli şekilde geçirmiş okula dahi gidememiştim. O zamanlar fazla isyankâr olduğumu biliyorum; fakat sonrasında anneme ne kadar minnettar olduğumu hatırlıyorum. Annem olmasa Ne halde olurdum tanrı bilir.
Belki de Ömür ile tanışma fırsatım dahi olmayacaktı. Belki o insanlar tarafından kullanılmaya devam ederken ben bir köşede uyuşturucu komasına girmiş can çekişiyor olacaktım. Kim bilir? Birçok korkunç şey olabilirdi, eğer annemin odama aniden girmek gibi bir huyu olmasaydı...
Cevap vermedim. Bana istediğini söyleyebilirdi, işlemediğim bir suç için kendimi savunmayacaktım, zaten kimsenin bilmesine de gerek yoktu.
Sessiz kalıp yemek yapmasında ona yardım ettim. Sonra da henüz evlenme teklifi edemediğimi söyledim. Belki de bunu yapmamalıydım bilmiyorum. Çünkü annem duyduğu an şaşkınlıkla gözlerini büyütmüş ve enseme attığı sert tokadın hemen ardından neden bu kadar geri zekâlı olduğumu sormuştu.
Sonuçta ona gerçeği söyleyemezdim. Bu yüzden sadece henüz hazır hissetmediğim fakat bebek doğduktan sonra kesinlikle bir yolunu bulacağımla alakalı bir şeyler söylemiştim.
Belki de bunu da yapmamalıydım, çünkü annem hemen ardından büyük bir yaygara koparmış ve nasıl oluyor da bebek yapmak için hazır hissedip evlilik için hazır hissetmediğimi sorarak bağırmaya başlamıştı.
Ben de onu bastırmak için daha çok bağırmış ve bebeğin hesapta olmadığını söylemiştim. Tabi tüm bunlar olurken büyük annem ve Ömür'ün mutfak kapısında durmuş bizi izlediğinden habersizdim.
Onların orada olduğunu ancak büyük annem çok gürültü yaptığımızı ve biraz sessiz olmamız gerektiğini söylediğinde fark edebilmiştim.
Annem şaşkınlıkla bana bakıp hemen ardından Ömür'ün yanına koşturduğunda Ömür sadece sessizce bana bakmaya devam etmiş ve susadığını söylemekle yetinmişti. Aklından neler geçtiğini merak ediyordum, bir yandan da beni yanlış anlamadığını ummaktan başka bir şey yapamıyordum.
Tanrım, resmen b*ka batmıştım.
Ömür boş gözlerle yanıma gelip kazağımı çekiştirdiğinde durup endişe ile gözlerimi gözlerine diktim.
"Su." Dedi fısıldayarak. İtiraf etmeliyim ki bu kelime 29 yıllık hayatım boyunca beni ilk kez bu kadar mutlu etmişti.
Aceleyle doldurduğum bardağı ona uzattığımda Ömür gözlerini kaçırarak elindeki bardaktan bir yudum aldı. Annem artık bizi izlemek için orada dikilmek yerine salona dönmeyi tercih etmişti.
"Nini?" demişti annemin orada olmadığını fark ettikten hemen sonra fısıldayarak. "Ömür rahat uyuyamadı."
Tanrım, tamamen benim aptallığım diye düşünmüştüm, son geldiğimde belime batıp duran kırık yay yüzünden ben de doğru düzgün yatamamıştım ve Ömür'ü eve getirdiğimde bunu neden düşünemediğimi merak ediyordum. Fakat Ömür'ün uyuyamama sebebi bununla uzaktan yakından alakalı değildi.
Yüzünü buruşturup "Hareket etti." diyerek sitem ettiğinde başta hareket edenin ne olduğunu merak ederek boş boş yüzüne bakmış, hemen ardından gözlerimi büyüterek bakışlarımı karnına çevirmiştim.
Tanrım... Aptalın tekiydim. Doktor bebeğin beşinci ayda hareket etmeye başlayacağını zaten söylemişti; fakat akılsız kafam klinikten çıktığımız an bunu unutmuştu bile.
*
Günün geri kalanını heyecanla bebeğin tekrar hareket etmesini bekleyerek geçirirken çoktan şaşkınlığımı üzerimden atmış, ilgi bekleyen bir köpek gibi Ömür'ün peşinde dolaşıp durmuştum. Ömür ise halinden memnun bir köpek sahibi gibi benimle ilgilenip gözden uzak olduğumuz her an ona sarılmama izin vermiş; fakat bebek bir türlü tekrar hareket etmemişti.
Gece olup herkes odasına çekilmeden hemen önce, ben Ömür'e mandalina yedirmekle meşgul iken sadece bir an için büyük annemin göz ucuyla bizi süzerek hafifçe gülümsediğini fark ettiğimi hatırlıyorum.
Bunun beni mutlu ettiğini itiraf etmeli miyim bilmiyorum; fakat mutlu olmuştum. Her ne kadar o yaşlı kadını umursamadığım konusunda kendimi inandırmaya çalışsam da bu apaçık bir yalandı. Onu da tıpkı annemde olduğu gibi fazlasıyla önemsiyordum. Ve belki de hayatım boyunca o küçük gülümsemeyi bekleyip durmuştum. Bu ben de her şeyin çok daha iyiye gideceğine dair bir umut kırıntısı oluşturmuştu.
Gün boyunca onunla tek kelime konuşmamış olmama rağmen gecenin geri kalanı boyunca belki de sandığım kadar kötü biri değildir diye düşünüp durmuştum. Tabi bir de Ömür mutfaktaki konuşmayı yanlış anlamadığı için şükretmeyi unutmamıştım.
Sonraki gün gidecek olmanın beni korkuttuğunu itiraf etmeliydim. Hele de Ömür yanımda uzanmış ve uyumadan önce karnını sevmeme izin vermişken. Fakat ne yapabilirdim? O an Kendime hâkim olamama korkusu çok daha ağır basıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahipsiz
General FictionO gün onunla parkta karşılaştığımda, benim için ne kadar değerli olabileceğini bilmiyordum. * Aceleyle gözlerini temizleyip gülümsemesi beklediğim bir şey değildi. O küçük gülümsemenin kalbimi bu denli hızlandırması da öyle...