Bölüm 22

2.5K 154 3
                                    

 Orada öylece kaç dakika beklediğimi bilmiyordum. Düşünmek beni daha fazla üzmekten başka bir işe yaramıyordu.

Caddeler çoktan kalabalıklaşmaya başlamıştı.

Yerimden kalkıp aceleyle her şeyi eski haline getirmiş, hızla evden çıkmıştım. Telefonum çaldığında arayanın müdür olduğunu biliyordum. Hasta olduğumu söyleyerek bir haftalığına gidemeyeceğimi söylemiş, ayaklarımın beni o soğuk merdiven altına götürmesine izin vermiştim.

Durup bir süre ne yapmam gerektiğini bilmeden kartonların üzerindeki cılız bedene baktım. Huzursuz bir uykunun içinde gibi görünüyordu. Sağ elini ara ara kasıklarına bastırıyor, hemen ardından kaşlarını çatıp yüzünü buruşturarak uykusuna devam ediyordu. Belli ki canı acıyordu; ama sebebini anlayamamıştım.

Kenara itilmiş buruşuk battaniyelere kaydı gözüm hemen sonra; fakat ileriye attığım adım battaniyelerin arasından sıyrılıp, koşarak ilerideki kartonlar arasında kaybolan fareyi görmemle yerine geri çekilmişti. Peki, farelerden korkan biri değildim; ama itiraf etmeliyim ki bu beni şaşırtmıştı.

Bir süre daha olduğum yerde bekleyip ne yapmam gerektiğini düşündüm. Onu uyandırıp eve geri götürsem benimle gelir miydi emin değildim. Ama en azından hastaneye götürebilirdim değil mi? Buna gerçekten ihtiyacı vardı. Yaraları mikrop kaparsa hastalanabilirdi.

Dikkatle yaklaşıp omzuna dokunarak seslendim. Fazla gürültülü olmamaya çalışıyordum. Ömür çok çabuk korkan biriydi ve ben gün içerisinde benden ikinci defa korkup kaçmasını istemiyordum.

Şansımı birkaç kez daha denedim; ama mırıldanmaktan daha ileri bir tepki vermiyor, elini kasıklarına bastırarak yüzünü buruşturmaya devam ediyordu.

Elimi uzatıp acı çeken yüzüne dokundum dikkatle.

Evden çıkarken ateşinin bu kadar yüksek olmadığından emindim.

Ne yapmalıydım? Etrafıma bakındım. Küçük bir merdiven altında ne bulmayı bekliyordum bilmiyorum; ama her ne bulmayı umduysam umudum boşa çıkmıştı. Etrafta işe yarar hiçbir şey yoktu ve ben yüksek ateş durumunda ne yapacağımı bilmiyordum.

Cılız bedenini sırtlayıp aceleyle ana yola koşturduğumda gözlerini üzerimize dikip sonra da öylece yanımızdan geçip giden insan selini umursamamaya çalıştım. Taksi bulmalıydım ve sanırım şanslı günümdeydim, çünkü bu lanet kalabalığın içinde bana yardım edecek birilerini bulmak beklediğim son şey bile değildi. Ama şans işte, birkaç metre ilerideki orta yaşlı bir kadının beni çağırdığını duymuş ve teşekkür ederek, durdurduğu araca önce Ömür'ü yerleştirmiş, ardından da kendim binerek en yakın hastaneye sürmesini istemiştim.

Neyse ki hastane pek uzak değildi. Yine de muayene odasının önünde beklemek benim için tam bir işkenceydi. İçeride ne olup bittiğini merak ediyordum; ama bir yandan da korkuyordum. Çünkü çatık kaşlarıyla içeri giren ikinci bir doktor pek de iyi şeyler olmadığının habercisi gibiydi.

Yarım saat kadar sonra her iki doktor da dışarı çıktığında aceleyle yerimden kalkmış, tereddütle durumunun ne olduğunu sormuştum.

Daha uzun olan, ikinci doktor kaş çatışını derinleştirerek beni süzerken ilk doktor, söyleyip söylememek konusunda tereddütlü görünüyordu. Elbette bu tavırları beni korkutmaya başlamaktan başka bir işe yaramıyordu.

"Tecavüz," demişti sonunda uzun olan. "Yüksek ihtimalle bir defadan fazla kez... Çok fazla zorlamış olmalılar, ya da muhtemelen birden fazla kişi..."

Elimi kaldırıp zorlukla, susmalarını istediğimde uzun olan kısa süreliğine dikkatle bana bakmış, hemen ardından bıkkın bir nefes alarak başını iki yana sallamıştı. Belki de hiç konuşmamasını tercih etmeliydim.

O an nasıl göründüğümü, ya da nasıl hissettiğimi tam olarak bilmiyorum; ama zorlukla arkamdaki oturaklardan birine otururken Ömür'ün nasıl bir durumda olduğu ister istemez aklımda canlanıyor, daha da kötü hissetmeme sebep oluyordu.

Ne kadar acı çektiğini düşünmek bile istemiyordum. Yardım istemiş olma ihtimali ve onu kurtaracak kimsenin olmadığı gerçeği gözümün önüne gelirken midemde oluşan kasılmaya engel olamamıştım.

Tüm bu olanların sorumlularından biri de bendim. İnsanların onu kandırdığını, birlikteliğe zorladığını uzun zamandır biliyordum; ama sessiz kalmıştım. Her şeye göz yummuştum. Tanrım, ben nasıl bir insandım? Hayır, doğru soru bu değildi. Ben gerçekten insan mıydım?

"Bey efendi, gerekli müdahaleyi yaptığımızdan emin olabilirsiniz. Bir hafta içinde bir şeyi kalmayacağından eminiz. Engin Bey en iyi Kadın doğum uzmanlarımızdandır. Lütfen endişeniz olmasın." demişti ilk doktor, belki de durumuma acıyarak beni teselli etmeye çalışmıştı emin değilim. Yine de bu, kendimi berbat hissetmeme engel olmuyordu, hiçbir zaman da olmayacaktı zaten.

Ömrümün sonuna kadar vicdan azabı çekmeye devam edeceğinden emindim. 

SahipsizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin