Bölüm 36

1.9K 139 4
                                    

Ablamdan onu bir gece için misafir etmesini istediğimde saat çoktan gece yarısını geçiyordu.

Polis memurunun söylediğine göre o geceyi nezarette geçirecektim ve Ömür'ün evde yalnız kalmasını kesinlikle istemiyordum.

Ablam isteğimi onaylayarak durumu ona anlattığında Ömür bir an için dönüp bana bakmış, hemen ardından aceleyle tekrar kaçırmıştı gözlerini. Bunun beni ne kadar kırdığını bilse aynı şekilde davranmaya devam eder miydi merak ediyordum. O bakışların altında farklı bir şeyler olduğunu biliyordum. Bizi birbirimizden tekrar ayıran, yıkmayı henüz başardığım duvarları tekrar örmeye başlayan bir şeylerin varlığından neredeyse emindim. O an bilmediğim tek şey bunun korku olduğuydu.

Bu yüzden Ömür bir kez olsun tekrar yüzüme bakmadan, ağır adımlarla ablamın peşinden gözden kaybolduktan hemen sonra oturmuş, sabaha kadar tek kelime etmeden saatlerce ne yaptığımı, ne yapacağımı ve Ömür'ün neden öyle davrandığını düşünüp durmuştum.

Henüz sadece 3 aylıktı; fakat karnının yavaş yavaş büyümeye başlayacağını biliyordum. Ve ben ona henüz evlenme dahi teklif edememiştim. Üstelik sırf onu tanıştırabilmek için uzun zamandır annemle dahi görüşmemiştim. Şimdi ise piçin teki gelmiş ve iki ay boyunca harcadığım tüm emeği yerle bir edip gitmişti.

Sonraki gün nezaretten çıkmayı başardığımda yaptığım ilk şey ablamın kafesine gidip Ömür'ü görmekten başka bir şey değildi. Yorgun gözlerini gözlerime dikerek bir kaç saniye şaşkınlıkla bana bakmış, ardından bakışlarını kaçırarak önündeki pasta dilimine geri dönmüştü.

Durup bir süre olduğum yerden onu izledim, benden kaçtığını görebiliyordum ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ben de ablamı çağırıp ona akşama kadar göz kulak olmasını istemiş ve okula gitmiştim.

Berbat bir gecenin ardından okulun hiçbir şekilde çekilmediğini itiraf etmeliydim. Öğrencilerin gürültüleri, öğretmenlerin sorgulayıcı bakışları, masamda duran kitaplar... Her şey ilk kez bu kadar çekilmez geliyordu. Çünkü 2 aydır ilk kez Ömür'ün evde beni beklemediğini biliyordum. Bu fazlasıyla huzursuz ediciydi. Ve belki de gerçekten her şeye en baştan başlamam gerekiyordu.

Açıkçası bunun fazlasıyla ağır geldiğini itiraf etmeliydim. Düşündüm, düşündüm, uzun süre düşündüm. Fakat düşüncelerim bana bir çıkış kapısı göstermek yerine içimi daha da karartmaktan başka işe yaramıyordu.

Günün sonunda ise her şeyi akışına bırakmaktan başka çarem kalmamış gibi görünüyordu. Evlilik teklifim bir süre daha beklemek zorunda kalacaktı.

*

Ömür içeri girdiğimde ilkinden farklı bir tepki vermemişti. Tek fark önünde pasta yerine büyük bir fincan bitki çayı olmasıydı.

Pencere kenarında oturmuş sessizce karıştırma çubuğuyla oynarken ne düşündüğünü merak ediyordum.

Onu anlamanın neden bu denli zor olduğunu merak ediyordum.

Benim hakkımda ne hissettiğini, geleceğimizin nasıl olacağını veya gerçekten bir geleceğimizin olup olmayacağını deli gibi merak ediyordum.

Bunu istiyordum. Fakat onun hala isteyip istemediğini merak ediyordum.

Yine de sorularımı içimde saklamaya devam ettim.

Artık gitmemiz gerektiğini söyledim, sonra da sessizce yerinden kalkıp aynı sessizlikle montunu giyişini izledim.

Yol boyunca tek kelime etmemişti ve sanırım ben de artık eskisi kadar sabırlı olamıyordum. Bir anda arkama dönüp neden benimle konuşmadığını sormamın daha mantıklı bir açıklamasını bulamıyorum.

Ömür aniden sorduğumda başta afallamış, sonra ise tek kelime etmeyerek dudakları kemirmekten başka bir şey yapmamıştı. Belli ki söyleyeceği şey konusunda fazlasıyla tereddüt ediyordu.

Belki de ben fazla acele etmiştim. Ömür sorunun ne olduğunu eninde sonunda söylerdi. Onu strese sokmak istemiyordum, bu yüzden başımı iki yana sallamış ve gevşekçe eline uzanıp yürümeye devam etmiştim.

"İstediğin zamana sahipsin." Demiştim sonra da. "Ne zaman istersen o zaman söyle."

O akşam eve gittiğimizde Ömür uzun zaman sonra ilk kez kendi yatağına girmiş ve yorganı başıma kadar çekmeyi de ihmal etmemişti. Ben ise hayal kırıklığı ile kendi yatağıma dönmekten başka bir şey yapmamıştım.

İtiraf etmeliyim ki gecenin ilerleyen saatlerinde yatağımda oluşan küçük hareketlilik ile uyanmayı beklemiyordum; fakat bu hareketliliği sebebinin Ömür olduğunu kesinlikle biliyordum.

Yerine sığamadığı için homurdandığını duyabiliyordum. Fark ettirmeden kenara çekildiğimde rahatlıkla nefesini bırakışını da öyle...

Bir parmağı hafifçe sırtıma dokunduğunda sessiz kalmaya devam ettim. Ne yapacağını ya da söyleyeceğini merak ediyordum.

Zaten o da fazla bekletmemişti.

"Nini." Demişti fısıldayarak sırtımı hafif hafif dürtmeye devam ederken. "Nini dün akşam çok korkutucu görünüyordu. Ömür onu da döveceğini düşündü. Özür dilerim Nini. Ömür kötü bir çocuk olmak istemedi. O sadece, korkmuştu."

"Nini seni asla dövmeyecek Ömür, nasıl böyle düşünürsün?" demiştim ben de arkama dönüp gözlerimi parıldayan gözlerine diktiğimde. "Nini seni çok seviyor. Bunun anlamını biliyor musun? Nini asla sevdiği kişileri dövmez Ömür, benden korkmana gerek yok."

"Ama Nini, Eren'i de dövme. Kimseyi dövme. Ya canı yanarsa? Eren'in annesi yok ve bir Ninisi de yok. Ağladığı zaman ona kim bakacak? Lütfen bir daha kimseyi dövme hm?"

Derin bir nefes aldım. Belki de bu gece için bu kadar konuşma yeterliydi. O lanet piçin adını Ömür'ün ağzından duymak istemiyordum. Bu yüzden cevap vermek yerine alnına küçük bir öpücük bırakmış ve uyumasını söylemekle yetinmiştim.

Bir hafta sonra Eren benim evde olmadığım bir zamanda gelmiş ve sessiz sedasız taşınmıştı.

SahipsizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin