Bir sonraki gün, atkımın hala boynunda olduğunu gördüğümde yüzümde oluşan küçük gülümsemeye engel olamamış, bu sefer de eldivenlerimi tutuşturmuştum eline. Bu konuda konuşmama gerek olduğunu düşünmemiş, kaşlarımı çatarak gülümseyip öylece uzaklaşmıştım. Ne demek istediğimi anladığını umuyordum.
Sonraki gün işten, elimde iki paket kızarmış tavukla dönmüştüm. Eğer Ömür'ün yanında o lanet heriflerden birini görmemiş olsam planım onu eve davet edip birlikte yemek olabilirdi. Fakat bu her şeyi değiştirmişti. Ömür bana ait değildi ya da onunla herhangi bir ilişkim yoktu. Bu yüzden hayatına karışamazdım değil mi? Öyle düşünmüştüm. Bu da başımı önüme eğip yönümü evime çevirmem için yeterliydi.
Sinirlenmiştim. Bir şey yapmaya hakkım olmadığını düşünmek sinirlerimi ciddi anlamda bozmuş, gecenin ilerleyen saatlerine rağmen uyumama engel olmuştu. Gözlerimin yandığını hissedebiliyordum; fakat Ömür'ün o adamla gittiği gerçeğini düşünmek canımı gözlerimden daha fazla yakıyordu. Kendimi, kocasını kendisini aldatırken yakalamış çaresiz bir kadın gibi hissediyordum. Neden her seferinde o çaresiz kadınlardan biri gibi hissettiğimden emin değildim. Ama annemin onlardan biri olduğu gerçeğinin beni etkilemiş olma ihtimali oldukça yüksekti sanırım.
Birçok kez babamın başka bir kadınla konuştuğunu duyduğumu hatırlıyorum. Nadiren eve gelir, bizimle vakit geçirdikten sonra tekrar ortadan kaybolurdu. Annem bu konuda genellikle sessizdi. Neden bilmiyordum, babam hakkında pek konuşmaz, nereye gittiğini sorduğumuzdaysa bizi geçiştirmekle yetinirdi. Babamın gayrimeşru çocukları olduğumuzu yıllar sonra öğrenmiş ve hiç tanımadığım ninemin bize nasıl nefretle baktığını görüştüm. Bu o zamanlar pek canımı yakmasa da zamanla üvey kardeşlerime karşı olan tavırlarını gördüğümde canımın yanmaya başladığını hissetmiştim.
Annemin, gerçek eşi yanındayken babama nasıl baktığını unutamıyorum. Belki de onun hayatında bir fazlalık olduğunu düşünüyordu bilmiyorum. Fakat canının nasıl yandığını anlayabildiğimi düşünüyordum. İğrenç bir duygu olmalıydı.
Ömür o adamlardan hoşlanmıyordu, fakat onlarla gitmeye devam ediyordu. 'Hayır' kelimesinin anlamını bildiği pek söylenemezdi. Sadece ona ne söylenirse yapıyordu işte.
Evde beklemenin beni daha çok strese soktuğunu fark ettiğimde çoktan 4 saat geçmişti. Ben de tekrar yürümeye karar vermiştim. Nereye gideceğimi iyi biliyordum elbette. Ömür ne zaman kendini kötü hissetse, küçük göletin yanına gider saatlerce otururdu. Fakat hava orada oturamayacağı kadar soğuk olmalıydı. Orada olmamasının başka bir açıklamasını bulamamıştım.
Sonraki gün tekrar ortaya çıktığında çökük gözaltlarını ve bileğindeki morlukları görmemeyi dilemiştim. Neredeyse alışmış olduğum bu manzaranın nasıl her seferinde canımı daha fazla yakmaya başladığını anlayamıyordum. Daha önce hiç aşık olmamış biri için bunları anlamak zordu. Kabul etmek ise daha zordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahipsiz
Ficción GeneralO gün onunla parkta karşılaştığımda, benim için ne kadar değerli olabileceğini bilmiyordum. * Aceleyle gözlerini temizleyip gülümsemesi beklediğim bir şey değildi. O küçük gülümsemenin kalbimi bu denli hızlandırması da öyle...