Bölüm 29

2.2K 158 0
                                    

Durumu ablama anlattığımda başta bir anlam verememiş; fakat en kısa zamanda gelip onunla konuşacağını söylemişti.

Ona minnettardım. Ne zaman başım sıkışsa bana destek olmak için hep oradaydı. Evet, annem de vardı elbette; ama mesafeler bana sürekli olarak yardımcı olmasına engel oluyordu ne yazık ki. Yine de varlığı bile en büyük güç kaynaklarımdan biriydi.

*

"Nini..." demişti bir kaç gün sonra Ömür kendim için aldığım küçük şişme yatakta oturmuş yazılı kâğıtlarını okurken çekingence yanıma oturarak.

Mevsim yağmurları kısa süre önce başlamıştı ve o an dışarıda korkunç bir fırtına vardı. Ömür'ün yanımda olmasa o an nerede olacağını merak ediyordum, fakat bir yandan da düşünmek istemiyordum. Sonuçta yanımdaydı, geride kalan ihtimaller artık önemli değildi.

Pencereye çarpan yağmur damlalarının ve ıslık çalarak dışarıda bir şeyleri devirdiği belli olan rüzgârın sesini duyabiliyordum.

Saat çoktan gece yarısını geçiyordu. Ömür'ün bir kaç saat önce uyuduğunu sanıyordum, çünkü yatağına girmiş ve onca zaman yerinden dahi kıpırdamamıştı.

Dönüp ona bakmış, bir sorun olup olmadığını sormuştum sessizce.

O ise bir süre öylece beklemiş, gözlerini kaçırarak söyleyip söylememek arasında gidip gelmişti.

"Nini," demişti sonunda tekrar birinin duymasından endişe eder gibi sessizce. Artık ciddi anlamda bir sorun olduğunu düşünmeye ve yavaş yavaş endişelenmeye başlamıştım.

"Ömür uyuyamıyor." demişti sonunda devam ederek. Duyduğum sözler beni büyük bir sorun olmadığı konusunda rahatlatmış olsa da Ömür'ün benim kadar rahatlamadığı ortadaydı.

Belli ki uykusuzluk onu strese sokuyordu. Sonuçta hamileydi ve en ufak şeyden rahatsız olabilir stres yapabilirdi ve ben bunu kesinlikle istemiyordum.

Uykusuzluğa neyin iyi geleceğini çok iyi biliyordum.

Bir bardak sütün çözemeyeceği yoktu. Ne zaman uyuyamasam kalkıp biraz süt içer, hemen sonra uyuklamaya başlardım.

Bunun işe yarayacağından emindim; fakat hiç de sandığım gibi olmamıştı. Ömür, ben bardağı getirdikten hemen sonra, süt kokusu midesini bulandırdığı için kusmuş, ardından ise defalarca kez özür dileyerek onu affetmem için yalvarıp durmuştu.

Bunun sorun olmadığı konusunda onu ikna etmem fazlasıyla zor olsa da yarım saatin sonunda bunu başarmıştım.

Yine de Ömür'ün suçlu hissetmeye devam ettiğini görebiliyordum. Bu suçluluk hissinden ne zaman kurtulacağını ise fazlasıyla merak ediyordum.

Tamam, insanlar hata yaptıklarında elbette suçlu hissedebilirdi. Bu normaldi. Fakat Ömür bunu abartıyor, yaptığı en ufak hatada dahi dünyanın sonunu getirmiş gibi özür dileyip duruyordu. Çoğu zaman gözyaşlarını zar zor tutmasından bahsetmiyordum bile.

Üstelik kusması onun suçu bile değildi.

Bu benim suçumdu. Süt kokusunun onu rahatsız edebileceğini düşünememiştim. Özür dilemesi gereken bendim. Bunu yapmıştım da.

Süt konusunda daha hassas davranacağımı söyleyerek özür dilemiş, hamile olduğu için kusmasının normal olduğunu anlatmaya çalışmıştım.

Bu hamileliği konusunda gösterdiği ilk belirtilerden biriydi ve itiraf etmeliydim ki beni mutlu bile etmişti.

Hayır, manyağın teki değildim.

Sadece, bu küçük olay Ömür'ün karnında büyüyen o minik varlığın 'ben yaşıyorum' deme şekliydi ve bunun beni büyülediğini itiraf etmeliydim.

Benim kanımdan olmayabilirdi; ama sorun değildi, o minik şey benim için aslında en büyük mucizelerden biriydi. Bu yüzden hamilelik belirtilerini görmeye başlamak beni heyecanlandırmış, içten içe mutlu etmeye başlamıştı.

En son, ablam Melisa'ya hamileyken böyle hissettiğimi hatırlıyordum; fakat o zamanlar da sürekli olarak ablamın yanında olamıyordum. Haliyle hamileliğin çoğu kısmını kaçırmıştım.

Bu yüzden Ömür'ün benim için gönderilen bir hediye olduğunu düşünüyordum. Tüm o hisleri baştan sona yaşanabilecek olmak beni mutlu ediyordu.

O olmasa hayatıma kolay kolay kimseyi almayacağımdan neredeyse emindim, söylemiştim. Çünkü her zaman zor biri olmuştum. Birçok kişinin gözünde katlanılmaz olduğumdan emindim. Doğrusu, hayatıma girecek kimsenin beni değiştiremeyeceğini düşünecek kadar da inatçıydım.

Elbette hepsi Ömür'den önceydi. Beni değiştirmişti, ben se bu duruma sessiz kalmış ve kendimi tamamen ona adamıştım.

Ömür benim küçük değerli hediyemdi. Dokunmaya dahi kıyamadığım, daima kimsenin ulaşamayacağı o en yüksek rafta saklamak istediğim, en değerli hediyem...

Avuç içlerini öpmüş, istediği herhangi bir şeyin olup olmadığını sormuştum sessizce süt faciasının ardından. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Belki de sokakların yıprattığı ellerini biraz olsun ısıtıp yumuşatabileceğimi düşünmüştüm, tıpkı sıcacık evlerinde oturup sokakların acımasızlığıyla hiç karşılaşmamış olan diğerlerinin elleri gibi?

Emin değilim, tam olarak hatırlayamıyorum.

Fakat çekinip gözlerini kaçırarak, yağmurlu gecelerde hep Momo'ya sarılarak uyuduğunu söylediğini hatırlayabiliyorum.

Sonrasında onun için Momo olmaya ne kadar hevesli olduğumu da öyle...

Sonuçta birlikte uyuduğumuz ilk geceydi. Nasıl unutabilirdim ki?

Tüm vücudunu sarıp sarmaladığım, benden alınmasından ölesiye korkmaya başladığım ilk geceydi.

Yıpranmış elleriyle ellerimi tutup vücuduma sokulurken, farkında olmadan kalbimi tamamen ele geçirdiği ilk geceydi.

Ben, ilk gün ona açtığım savaşı tamamen kaybetmiştim..

SahipsizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin