Bölüm 37

1.9K 137 2
                                    

Ömür dördüncü ayı yarıladığında daha fazla beklemenin bir anlamı olmadığını düşünmüş, yarım kalan planımı tamamlamaya karar vermiştim. Artık zamanı gelmiş olmalıydı. Ömür'ün karnı da iyiden iyiye büyümeye başlamış, gittiğimiz son kontrolde doktor yakında bebeğin tekme atmaya ve dışarıdan gelen etkilere tepki vermeye başlayacağını söylemişti. Bunun Ömür'ü ne kadar heyecanlandırdığını görebiliyordum.

"Nini onunla konuşmalı." Demişti bu yüzden bir kaç gün sonra bir gece kıkırdayarak tişörtünü yukarı sıyırırken. "Doktor Ömür ve Nini'yi duyabileceğini söyledi."

Ona dokunup dokunamayacağımı sormuştum başta çekinerek. Peki, birçok kez birlikte uyumuş, hatta zaman zaman sarılmış olabilirdik; ama bu yine de bedenine izinsiz dokunabileceğim anlamına gelmiyordu.

Ömür gülümseyerek başıyla onayladıktan hemen sonra yavaşça uzanmış, gözlerini karnına dikerken bir yandan da yukarı sıyırdığı tişörtünün kıvrımları ile oynamaya başlamıştı.

Ömür, ablamdan sonra karşıma çıkan ilk hamileydi ve yine ablamdan sonra ilk kez hamile birinin karnına dokunuyordum.

Bu, his... Ne diyebilirdim bilmiyordum. Tuhaftı? Hemen elimin altında yaşayan bir varlık, atan küçücük bir kalp vardı.

"Ne söylemeliyim?" demiştim Ömür'e bakarken fısıldayarak. O ise omuz silkerek bilmediğini; fakat eğer aklıma bir şey gelmiyorsa küçük bir öpücüğün de yeterli olabileceğini söylemişti. Ben de emin olamayarak söylediğini yapmış ve eğilerek şişkin karnına minik bir öpücük bırakmıştım.

Peki, Ömür'ün büyüttüğü gözleriyle tişörtünü aşağı çekerek olduğu yerden sıçraması kesinlikle beklediğim bir şey değildi. Ya da o gece ile birlikte sonraki bir kaç geceyi benim yanımda değil de kendi yatağında geçirmesi de öyle.

Tuhaf giden bir şeyler olduğu ortadaydı; fakat çoğu zaman olduğu gibi sorunun ne olduğunu sorduğumda yine cevap alamamış ve bu sefer her zamankinden daha büyük bir sessizlik ile karşı karşıya kalmıştım.

Planlarım tekrar ertelenmiş, o gece teklif için cebime koyduğum yüzükler tekrar oldukları yerde kalmaya devam etmişti.

Bu durum ciddi anlamda canımı sıkmaya başlamıştı. Elimde değildi; fakat sabırsızlanmaya başlıyordum. Üstelik annemin bir şeylerden şüphelenmeye başladığı da su götürmez bir gerçekti.

Son aradığında bana ablam ile birlik olup bir şeyler karıştırdığımı bildiğiyle alakalı bir şeyler söylemiş, sonra da bir hafta içinde onu ziyaret etmem gerektiği ile ilgili konuşup telefonu suratıma kapatmıştı. Ve bu konuşmanın üzerinden çoktan 3 hafta geçmişti.

Yine de Ömür'ün benimle konuşmadığı dördüncü günün akşamı elimdeki abur cubur dolu poşetle eve döndüğümde annem ve yanında başı önünde eğik oturan ablam ile karşılaşmak aklımın ucundan dahi geçmemişti.

Bir an için durup şaşkınlıkla karşımdaki ikiliye bakmış hemen ardından ise ne yapacağımı bilemeyerek gözlerimi odada dolaştırmıştım.

Ah hayır, demiştim içimden. Henüz hazır değildim. Henüz hiçbir şey için hazır değildim. Fakat tanrı aşkına annem hayal kırıklığı dolu gözleriyle karşımda durmuş bana bakarken ne yapabilirdim?

"Ben..." demişti annem söyleyecekleri konusunda tereddüt ederken, gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Ve o an ağzından çıkacak her bir kelimenin beni ne kadar inciteceğini de biliyordum. Fakat annem beni şaşırtacak bir şey yapıp kısa bir an arkamda kalan küçük koridora bakmış, sonra da tek kelime daha etmeden, yanımdan öylece geçip gitmişti.

Tabi ablam da koşarak peşinden gitmeyi ihmal etmemişti. Daha sonra bana olan biten her şeyi anlatacağını biliyordum. Bir süre için gözüne görünmemem gerektiğini de öyle.

Orada öylece ne kadar durduğumu bilmiyordum. Fakat kendime geldiğimde Ömür'ün, elindeki meyve suyu bardakları ile karşımda durmuş, endişe ile neden ağladığımı sorduğunu hatırlıyorum.

Sonra da telaşla elindeki bardakları bir kenara bırakıp ağlamamam gerektiğini yoksa kendisinin de ağlamaya başlayacağını söyleyerek dolu gözlerini gözlerime sabitlemiş ve aceleyle gözyaşlarımı temizlemeye çalışmıştı.

Neyse ki Ömür'ü susturmak küçük bir çocuğu susturmaktan daha zor değildi. Bu yüzden tek kelime etmeden ona sarılmış ve sonraki yarım saati tam olarak neden ağladığımı dahi bilmeden Ömür ile birlikte ağlayarak geçirmiştim.

Sonrasında ise ablam aradığı için gözyaşlarımı silip aceleyle Ömür'ün getirdiği meyve sularından birini içerek telefonu açmış ve Ömür'e da artık ağlamaması gerektiği ile ilgili bir şeyler söyleyip getirdiğim çikolatalardan birini vererek susturmayı başarmıştım.

Ömür telefon konuşmam boyunca sessizce elindeki çikolatayı kemirmiş, ara ara ise burnunu çekerek kızaran gözlerini ovuşturup durmuştu.

Ablamın söylediğine göre eve ilk gelen annem olmuş ve Ömür'ü gördüğü an tek kelime etmeden ablamı aramış. Ablam geldiğinde ise onlar için bir şeyler hazırlamasını rica ederek Ömür'ü mutfağa yollamış ve ablama onun kim olduğunu sormuş. Ablam da gerçekleri söylerse annemin Ömür'ü reddedeceğinden korktuğu için bana küçük (!) bir iftira atarak çok sarhoş olduğum bir gece Ömür'ü hamile bıraktığımı, sonra da hamile olduğu için ona sahip çıkmak zorunda kaldığımı söylemiş.

Peki, bu konuda söyleyebileceğim tek bir şey dahi yoktu. Çünkü onunla evlendikten sonra annemin yanına gittiğimde uyduracağım yalan ablamınki ile neredeyse bire bir aynıydı. Üstelik beklediğimden çok daha küçük bir tepki almıştım ve ablam annemin sadece çok kırıldığıyla alakalı bir şeyler söylediğini sonra da sessizce otobüse binip gittiğini söylemişti.

Bu durumda tek yapmam gerekenin gidip annemden özür dilemek olduğunu biliyordum. İtiraf etmeliydim ki beklemediğim bu küçük karşılaşma üzerimden de büyük bir yükü kaldırıp götürmüştü.

Ömür sessizce başını dizime koyup elindeki çikolata ile uyuya kaldığında ablama son bir şey sormak için vaktimin olup olmadığını sorduğumu hatırlıyorum.

Ablam başta küçük bir kıkırdama zaten son sorumu sorduğumu söylemiş ve gelmediğimi fark ettiğinde ise sadece devam etmemi söyleyerek kıkırdamayı kesmişti.

Arka planda Melisa'nın babasıyla oynadığını ve kahkahalar attığını duyabiliyordum. Bu yüzden elimi dikkatle Ömür'ün karnına götürmüş ve hafifçe okşarken bir gün oradaki ufaklıkla bu şekilde oynayıp oynayamayacağımızı düşünmüştüm. Hayal etmesi bile bu kadar mutlu ederken gerçeği nasıl hissettirirdi merak ediyordum. Gözlerim Ömür'ün yüzünde oluşan sevimli gülümsemeyi bulduğunda derin bir nefes alarak gözlerimi kaçırmış ve sessiz olmaya çalışarak bir kaç gün önce olanları ve Ömür'ün davranışını anlatmıştım. Sonra da ne yapmam gerektiğini sormuş ve bana yardımcı olmasını istemiştim.

Peki, bu ablamın afalladığını gördüğüm ilk seferdi. Başta sessizce bir kaç cümle kurmayı denemiş, sonra kurduğu cümlelerden vaz geçmiş ve en sonunda da arka plandaki seslerin uzaklaşmasından anladığım kadarıyla başka bir odaya geçip derin bir nefes almıştı. "Bunu söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama..." demişti sonunda. "Bundan etkilendiğini fark etmeyecek kadar aptal mısın yoksa taklit mi yapıyorsun?"

Belki de o an telefonu kapatmalıydım; fakat dediği gibi aptalın tekiydim ve neredeyse otuzuma ulaştığım halde bir kadının benden etkilendiğini anlamadığım için ablamdan azar işitmeye bir süre daha devam etmiş, sonunda da bir daha ona bu tarz aptalca sorular sormamamı söyleyerek suratıma kapatmasına izin vermiştim.

Ablamı tanıyordum. Ya utanmıştı, ya da regli yaklaşmıştı. Bu kadar azar işitmemin başka açıklaması olamazdı; ama o an bundan daha önemli sorunlarım vardı. İlk olarak en kısa zamanda annem ile barışmanın bir yolunu bulmalıydım, aslında bu kısım kolaydı. Zor olan Ömür'ü etkilememenin bir yolunu bulmaktı, aksi takdirde sonuçlar ikimiz için de pek masum olmayabilirdi.

Bu yüzden yapabileceğim en iyi ilk şeyi yapmış ve işe Ömür ile yataklarımızı tekrar ayırarak başlamıştım. 

SahipsizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin