O gün uyuya kaldıktan bir kaç saat sonra tekrar uyanmış ve bana bakıp ağlayarak bebeği nereye götürdüklerini sormuş sonra da onu yeterince sevemediğini ve doktorların onu elinden aldıklarını söyleyerek daha fazla ağlamıştı.
Sakinleşmesi neredeyse imkânsız gibi görünüyordu, bunu nasıl başardığımdan hala emin değilim.
Ömür bebek konusunda çok fazla hassastı.
Hastanede olduğumuz süre boyunca bir an olsun gözünün önünden ayrılmasına izin vermemiş, hemşireler bakımı için götürmeye geldiklerinde ise benden yardım isteyerek peşlerinden gitmişti.
Hastane onun gözünde asla güvenli bir yer olmamıştı. Bu konuda onu suçlayamazdım. Sonuçta herkesin korkuları konusunda kendince haklı sebepleri vardı. Ne diyebilirdim ki?
Eve döndüğümüzde Ömür'ün yüzünde oluşan rahatlamayı görmemek imkânsızdı. Annem ve büyükannem ablam ile birlikte önceden eve gelmiş bebek için bir takım düzenlemeler yapmışlardı.
Hediye olarak aldıkları küçük beşik de bunlardan biriydi. Ömür etrafı renkli süslemelerle dolu o beşiği bayılıyordu. Yine de gece olduğunda bebeği orada uyutmak istemiyordu. Öte yandan düşme ihtimaline karşın yatakta uyumasından da deli gibi korkuyordu.
Bu yüzden o yazı yere serdiğimiz yorganlar üzerinde birbirimize sarılarak geçirmiştik.
İtiraf etmeliyim ki bunu özlemiştim. Aramızda koca bir göbek engeli olmadan sarılabilmek güzeldi. Bu o koca göbekten şikâyetçi olduğum anlamına gelmiyordu. Sadece, bazen baş başa kalmak daha iyi geliyordu o kadar.
Geçen zaman içerisinde Ömür'ün ne kadar ilerleme kat ettiğini görebiliyordum.
Annelik konusunda ondan bekleyebileceğimden çok daha iyiydi.
Bebeğin her bir ihtiyacını aklını okuyormuş gibi anında anlayabiliyordu.
Peki, itiraf etmeliyim ki bu beni çoğu zaman şaşırtıyor, zaman zaman ise ürkütüyordu. Tüm o şeyleri nereden bildiğini sorduğumda ise sadece gülümsüyor ve bilmediğini sadece tahmin ettiğini söylüyordu.
Benim ihtiyaçlarımı da tahmin edip etmediğini merak ediyordum.
*
Ömür'e ona bir isim vermemiz gerektiğini söylediğimde bebek çoktan iki haftalık olmuştu bile. Kimlik çıkarttırmam gerekiyordu, haliyle bunun için de bir isme ihtiyacımız vardı.
Boş gözlerle yüzüme baktığı o bir kaç dakika boyunca ben de durup emin olamayarak ona bakmış, sonunda ise anlayıp anlamadığından emin olmadığımdan, cümlemi tekrarlama gereği duymuştum.
Ömür ise ikinci tekrarımın hemen ardından bir anda parlayan gülümsemesiyle bebeğe dönmüş ve "Nana" diye fısıldamıştı.
Peki, Ömür'ün tekrar eden hecelerle alakalı bir problemi olmalıydı, bu yüzden bir an için isim konusunu ona sorduğum için pişman olmuş hemen ardından ise bu pişmanlığın saçmalıktan başka bir şey olmadığı konusunda karar kılmıştım.
Nana onun bebeğiydi. Hamileliğin tüm eziyetini o çekmişti ve elbette isim konusunda hakkı olan tek kişi de oydu. En azından ben öyle düşünüyordum, ya da düşünmek zorundaydım. Sonuçta Ömür'den bahsediyorduk. Gerçek ismi ne olursa olsun zaten umursamayıp kendi bildiğini okuyacaktı. Tıpkı ismimin Cengiz olduğunu bildiğim halde beni Nini olduğuma inandırdığı gibi, onu da eninde sonunda Nana olduğuna inandıracaktı. En baştan küçücük çocuğun aklını karıştırmanın bir anlamı yoktu.
Ömür Nana ismini fazlasıyla sevmişti. Bunu neden seçtiğini başta anlamamış olabilirdim; fakat sonrasında Nini ile olan benzerliğini fark ettiğimde, bunun hoşuma gitmediğini söyleyemezdim.
Kulağa aptalca gelebilirdi. Ama bir yerde bu benim için oldukça sevimliydi de.
Ömür uzun zaman sonra, ona bu ismi bana benzemesini istediği için verdiğini itiraf etmişti.
Sanırım o andan sonraydı, emin değilim; ama o isim bir anda hayatımda duyduğum en anlamlı isim haline gelmişti.
Üstelik Nana da halinden fazlasıyla memnun görünüyordu. Sanırım bu yüzden konuşmaya başladığı zaman söylediği ilk kelime Nini, ikincisi ise Nana olmuştu.
Küçük bir çocuk için fazlası ile basit kelimelerdi, haliyle söylemeyi başardığı kelimeler onu mutlu ediyor, onun mutluluğu ise bizi daha da mutlu ediyordu.
Zaten bunu gördükten sonra Ömür'ün kararlarını sorgulamayı bırakmıştım. Bir çocuk için en iyisini, çocuk gibi düşünebilen biri bilirdi ve o kişi kesinlikle ben değildim. Bundan emindim.
*
Nananın gelişi, beraberinde birçok şeyi de değiştirmişti. Ömür çoğu konuda çok daha fazla hevesliydi.
Benimle daha uzun süre vakit geçirmeye ve sık sık okuma alıştırmaları yapmaya başlamıştı.
Nana uyuduktan hemen sonra sessizce yanıma geliyor ve çoğu zaman ben uyuya kalana kadar kitaplıktan çıkardığı kitapları sessizce okuyup benden de dinlememi istiyordu.
Her seferinde farklı bir kitap çıkarmasının sinirlerimi bozduğu bir gerçekti. Tam adapte olup hikâyenin devamını dinlemek isterken şimdilik bu kadarının yeterli olduğunu söylüyor ve ben merak içinde kıvranırken uyumak istediğini söyleyip beni de peşinden yatağa sürüklüyordu.
Sonraki gün ise, bir önceki gece okuduğu kitabı eline verip devam etmesini istediğimde surat asarak istemediğini söylüyor ve başka bir kitap çıkararak inatla ona devam ediyordu-o yaz sırf bu yüzden kaç kitap bitirdiğimi hatırlamıyorum bile.
Bunun benim için nasıl bir eziyet olduğunu anlatmam imkânsızdı. Fakat Ömür'ün pek de umurunda değildi.
Tek istediği okumasını geliştirip televizyonda gördüğü annelerin yaptığı gibi, bebeğine güzel masallar okuyabilmekti.
Fakat ne yazık ki okuma becerisi asla bir ilkokul çocuğununkinden ileriye gidemedi.
Bu onun suçu değildi. Çok fazla denemişti. O üzerine düşeni yapmıştı, tanrının ona bu yeteneği vermemiş olması kimsenin suçu değildi.
Yine de bir süre sonra Ömür'ün bunu pek de umursamadığını fark etmiştim. İstediği tek şey bebeğine kitap okumak değildi. Bu aynı zamanda benimle daha fazla vakit geçirebilmek için uydurduğu bahanelerden de biriydi. Bunu anlamamın neden o kadar uzun sürdüğünü bilmiyordum. Belki de Ömür'ün aksine pek de ayrıntılı düşünen biri olmadığım içindir, emin değilim.
O yaz Ömür aynı zamanda birçok yemek yapmayı da öğrenmişti.
Bunun için ona tarifleri okumamı istiyor, sonra da nasıl yapılacağından emin olmadığını ve ona yardım edip edemeyeceğimi soruyordu.
Bebeği onun için aldığımız ana kucağına yerleştirip benimle alışverişe bile geliyordu. Nana olabildiğince uysal ve sevimli bir bebekti. Nereden bakarsam bakayım Ömür'ün küçük bir kopyası gibi görünüyordu.
Ömür dışarı çıkmak konusunda eskisi kadar isteksiz görünmüyordu artık.
Yanında olduğum sürece kimsenin onlara zarar veremeyeceğini çünkü Nininin Ömür'ü koruyacağını bildiğini söylüyordu. Bazen bunu neden daha önce düşünmediğini sormak istiyordum, fakat kimin umurundaydı tanrı aşkına, geçmiş geçmişte kalmıştı. Ve ben artık çok daha mutluydum.
Nana mutluluğumuzu misliyle arttırmış, bizi birbirimize biraz daha yaklaştırmıştı. Bunu hissedebiliyordum ve sınırların ne olduğunu merak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahipsiz
General FictionO gün onunla parkta karşılaştığımda, benim için ne kadar değerli olabileceğini bilmiyordum. * Aceleyle gözlerini temizleyip gülümsemesi beklediğim bir şey değildi. O küçük gülümsemenin kalbimi bu denli hızlandırması da öyle...