Bölüm 32

2.1K 154 9
                                    

Hamileliği düşündüğüm kadar sorunlu geçmiyordu. Nadiren kusuyor ara sıra da başının döndüğünü söylüyordu. Dediğim gibi bunlar pek sık olan şeyler değildi. Oysa ablamın hamileliği tam tersi fazlasıyla sorunluydu.

En ufak şeyden midesinin bulandığını ve sürekli dengesini kaybedip bir yerlere tutunma gereği duyduğunu hatırlayabiliyordum. Üstüne bir de eşi çalıştığı ve onunla yeterince ilgilenmediği için çene çalıp duruyor, sürekli surat asıp ağlıyordu. Zavallı adam ise ne yapacağını şaşırmış halde bir yandan işine, bir yandan ablama yetişmeye çalışırken kendini adeta parçalıyordu.

Melisa doğduğunda ne kadar rahatladığını görmemek mümkün değildi. Ablam yavaş yavaş normale dönerken eniştem defalarca kez dua etmiş sonra da tekrar çocuk yapmayacağına milyon kez yemin etmişti.

Açıkçası bazen abarttığını düşünüyordum, fakat onlarla yaşamadığım için bunu tam olarak da bilemezdim elbette. Bu yüzden bazı zamanlar korkuyor, Ömür'ün da ilerleyen zamanlarda öyle olup olmayacağını merak ediyordum.

Neyse ki Ömür asla ablam kadar mızmız olmamıştı.

Ablam fazla şımartılmıştı. Olay sadece buydu, bu yüzden de ilgi göreceğini anladığı an olayları abartmaya bayılırdı.

Öte yandan Ömür çocukluğunda dahi ona yeterince ilgi gösterecek biri olmadığından pek şımarık davranmıyor, olayları çok fazla abartmıyordu.

Ablam ile onu kıyasladığımda Ömür için defalarca kez şükrediyor, tekrar tekrar ne kadar şanslı olduğumu fark edip duruyordum.

Bazı geceler uyanıp, fısıldayarak tanrıya şükredip beni ne kadar sevdiğini söylüyor, sonra da üzülmemesini ve tanrıyı da sevdiğini söylüyordu.

Çoğu zaman uyuyor numarası yaparak onu dinler, beni fark etmemesini umarak onu taklit eder, ben de dua ederdim.

En sonunda da zor durumdaki herkese bir Nini göndermesi için Tanrı'ya yalvarırdı. Bunu ilk duyduğumda kahkahalarla gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Ben pek iyi bir insan değildim. Beni iyi sayılabilecek birine dönüştüren oydu. Bu yüzden o her böyle söylediğinde ben de her Nini' ye bir Ömür göndermesi için yalvarırdım. Böylece şartları eşitleyebileceğimi düşünüyordum.

Varlığıma şükredecek birinin olacağı yüz yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Bunun nasıl bir his olduğunu açıklayamazdım.

*

Ömür üçüncü ayına girdiğinde kontrole gitmemiz gerektiğini biliyordum. Bunun için küçük bir takvim bile tutuyordum. Tamam, bu biraz tuhaf olabilirdi; ama ne yapabilirdim tanrı aşkına, bu gerekliydi.

Fakat Ömür'ü nasıl ikna edeceğim konusu hala esrarını koruyordu. Onu eve getirdiğimden beri dışarı dahi çıkmamıştı. Aslında bunu isteyip istemediğini hiç sormamak benim hatamdı. Zaten o da pek şikâyetçi görünmüyordu, aksine kaloriferin yanında oturmuş televizyon izlerken halinden memnun göründüğünü bile söyleyebilirdim.

Durup bir süre onu nasıl ikna edebileceğimi düşünmüş sonunda ise yine bir yalana başvurmaya karar vermiştim. Peki, bunu yapmaktan kesinlikle hoşlanmıyordum; ama ne yapabilirdim? Ömür hastaneye gitmekten kesinlikle hoşlanmıyordu ve benim de başka şansım yoktu.

Bu yüzden sessizce dışarı çıkıp önceden randevu aldığım doktoru aramış, sonra da sessizce tekrar içeri girip karnımı tutarak suratımı buruşturmuştum. Canımın yandığını söyleyerek abartılı tepkiler vermeyi de ihmal etmemiştim elbette.

Ömür bir an için şaşkınlıkla bana bakmış, ardından aceleyle yerinden kalkarak sorunun ne olduğunu sormuştu. Sonrası ise çorap söküğü gibi gelmişti zaten. 15 dakika sonra Ömür üzerine geçirdiği kalın hırka ile koluma sıkı sıkıya tutunmuş bindiğimiz otobüste endişe ile yanımda oturuyordu.

Peki, onu bu derece korkutmanın vicdanımı sızlatmadığını söyleyemezdim. Yaptığım şeyden pişmanlık duyduğum bile söylenebilirdi. Bu kötü hissettirmişti; ama en azından hastaneye gitmemiz gerektiğini söylediğimde telaştan çok fazla üzerinde durmamıştı.

Oraya vardığımızda Ömür'ün gerginlikle elimi sıkı sıkıya tuttuğunu hissedebiliyordum. Bu yüzden sahte acımı bir kenara bırakıp onu rahatlatmak için uğraşmaya başlamış, sıramız gelene kadar bir sorun olmayacağını söyleyip durmuştum. Öte yandan Ömür sadece gözlerini kaçırıp ben iyi olduğum sürece sorun olmayacağını söylemekle yetinmişti.

Kısa süre sonra ismim anons edildiğinde etraftaki tuhaf bakışları fark etmemek imkânsızdı. Peki, haksız sayılmazlardı. Kadın doğum polikliniğinde bir erkeğin isminin anons edilmesi ne kadar normal sayılabilirdi ki?

Her şeyi unutabilirdim, hayatımın en utanç verici anı o andı. Buna yemin edebilirdim. Ben kendi kendimi bu duruma düşürecek tarzda bir adam değildim. Yaptığım ise şey tam tersini söyler nitelikteydi. Fakat kimin umurundaydı, bu olay sonrasında anlatacağım komik bir hatıradan başka bir şey olmayacaktı.

Alelacele içeri girdiğimizde Ömür iyi olacağım hakkında bir şeyler fısıldayarak arkama saklanırken doktor sedyeye oturmamı söylemiş ve sahte bir kaç muayenenin ardında bir de sahte reçete yazmıştı. Sonra da Ömür'ü de muayene etmesi gerektiğini ve hastalığımın bulaşıcı olabileceği için bebeğe zarar verebileceğini söyleyerek onu ikna etmemde yardımcı olmayı ihmal etmemişti.

Doktor bebeğin fazlasıyla sağlıklı olduğunu söylediğinde mutlu olmamam imkânsızdı. Bu haber başta hissettiğim tüm rezil olmuşluk hissini resmen yok etmişti.

Bu benim için yeterliydi. Tanrıdan daha ne isteyebilirdim ki. Her ikisi de sağlıklıydı.

SahipsizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin