Bölüm 42

1.8K 142 5
                                    

O sabah uyandığımda sessiz sedasız yerimden kalkmış, Ömür'ün alnına bıraktığım öpücüğün ardından aynı sessizlikle mutfağa yönelmiştim. En azından onun için hazırlayacağım son kahvaltının – ziyarete gelene kadar son – mükemmel olmasını istiyordum. Böylece Ömür güne pozitif başlayacak ve ona gideceğimi söylediğimde çok fazla etkilenmeyecekti. En azından ben öyle düşünmüştüm.

Peki, bu tamamen saçmalıktı. Çünkü hiçbir şey sandığım gibi olmamış, Ömür kahvaltıyı gördüğünde sevinmemişti bile. Onun için hazırladığımı söylediğim halde sadece gözlerime bakmış ve kırgın bir gülümsemenin hemen ardından sessizce masaya oturup oturamayacağını sormuştu.

Başta o kırgın gülümsemenin sebebini anlamadığımı itiraf etmeliyim. Bu tamamen benim aptallığımdı.

Annemlerin gelişi ile kahvaltı başlayana kadar Ömür tek kelime etmemişti. Sadece öylece oturmuş, etrafına bakmış; fakat bir kez olsun dönüp yüzüme bakmamıştı.

Hal böyle olunca ben de tek kelime etmemiştim. Zaten ne söyleyeceğimi ya da söze nasıl başlayacağımı da bilmiyordum.

Tek bildiğim ne söylersem söyleyeyim, ya da ne yaparsam yapayım onu kıracağımdı. Bunu biliyordum. Çünkü Ömür her ne kadar göstermemek için elinden geleni yapsa da fazlası ile kırılgan bir yapıya sahipti. Bu yüzden bu işi elimden geldiğince ertelemiş, yola çıkmadan sadece bir saat önce tüm cesaretimi toplamayı başarabilmiştim.

Tanrım, korkuyordum. Ömür'ün vereceği tepkiden ya da ağlarsa dayanamayıp verdiğim karardan vaz geçmekten deli gibi korkuyordum.

Fakat ona söylemeyi sonunda başardığımda Ömür yine tüm gün olduğu gibi sessiz kalmış, dolan gözlerini göstermemeye çalışarak geri dönüp dönmeyeceğimi sormakta yetinmişti.

Ben de ona kesinlikle geri döneceğimi, sadece geçici bir süre için orada kalması gerektiğini söylemiştim.

Başını sallamaktan veya sessizce arkasına dönüp eski odama yönelmekten başka bir şey yapmamıştı. Bana veda etmemiş ya da her hangi başka bir şey dahi söylememişti. Doğrusu, zaten bunu hak ettiğimi de düşünmüyordum.

Bencil herifin tekiydim ve bencilliğim için Ömür'ü kırmaktan çekinmemiştim. Bana tuhaf gelen, Ömür'ün bunu bu kadar çabuk kabullenmiş olmasıydı. Tek bir itiraz dahi etmemişti. Zaten kolay kolay itiraz eden biri de değildi. Tanrım, gerçekten aptal herifin tekiydim.

O akşamüzeri yolu henüz yarılamışken annemden bir telefon almış, Ömür'ün evden kaçtığını öğrenmiştim.

Peki, bu aklımın ucundan dahi geçmeyen ihtimaller arasında ilk sıradaydı. Ve ne yapacağım hakkında tek bir fikrim dahi yoktu.

Bu yüzden işe, gördüğüm ilk terminalde inip eve geri dönen bir araç aramakla başlamıştım. O gün az da olsa şanslıydım, bir araç bulup geri dönmeyi başarmıştım. Fakat Ömür'ü bulmayı başaramamıştım.

*

Sonraki iki gün benim için tam bir işkenceydi. Okuldan izin almış, polise gitmiş ve geriye kalan zamanda da tüm kasabanın altını üstüne getirmiştim. Merdiven altlarına, binaların bodrum katlarına dahi bakmıştım. Fakat Ömür hiçbir yerde yoktu. Hiç var olmamış gibi bir anda ortadan kaybolmuştu.

Annem evin içinde dolaşıp nerede hata yaptığını sorgulayıp dururken, hata yapan asıl kişinin ben olduğumu biliyordum.

Onu terk etmiştim.

O bana tüm samimiyetiyle güvenirken ben kendime güvenememiş, nefsime hakim olamayacağımı düşünerek onu bir nevi terk etmiştim. Her ne kadar kendi kendimi onu terk etmediğime inandırmaya çalışsam da yaptığım şey buydu. Lanet olası aptalın tekiydim. Olaylara Ömür'ün açısından bakmayı bir türlü başaramayan lanet olası bir aptal...

Kendi kendini böyle yaparsa her şeyin daha iyi olacağına inandıran; fakat her şeyi daha da batırmaktan başka bir halta yaramayan lanet olası aptalın teki..

Kendinden başkasını düşünmeyen, bencil, lanet olası bir aptaldım.

Ömür'ün bulunmama ihtimali beni içten içe tüketirken, tüm bunların yaptığım aptalca seçim yüzünden olmuş olması kendimi öldürmek istememe sebep oluyordu.

Onu umutlandırmış, asla bırakmayacağımı söyleyip durmuş ve bulduğum ilk fırsatta kendime aptalca bir sebep uydurarak onu uzaklaştırmaya çalışmıştım.

Ömür bunu yapacağımı biliyordu. Bu yüzden o gün kahvaltıyı gördüğünde sadece kırgın bir gülümseme vermek ile yetinmişti. Bu yüzden gitmem gerektiğini söylediğimde tek kelime etmemişti. Onu terk ettiğimi düşünmüştü ve kimseye yük olmak istemediği için de çareyi evi terk etmekte bulmuştu.

Üçüncü gün aranan tarife uyan birini gördüğünü söyleyen bir telefon aldığımda gözlerim oturduğum bankta uykusuzluk yüzünden kapanmak üzereydi.

Ömür parkları severdi, bu yüzden küçük kasabamızdaki tek parka gitmiş ve bir haber gelmesini umarak tüm gün orada beklemeye karar vermiştim.

Telefondaki adam onu şehir parkında gördüğünü söylediğinde durup telaşla etrafıma bakınmış ve bundan emin olup olmadığını sormuştum aceleyle.

Hava neredeyse kararmak üzereydi ve kar henüz yağmaya başlamıştı. Dışarısı fena halde soğuktu ve onu bulamazsam belki de dışarıda geçireceği üçüncü gece olacaktı.

Bir an için geçmişe geri döndüğümüz hissine kapılırken Ömür'ün eski hali gözümün önünde canlanmış, hemen sonra ilerideki ağaçların arasından göğe yükselen bir kaç balon ile görüntüler bir anda geri dağılmıştı.

Ne zaman telefonu kapatmıştım ya da ne zaman balonların yükseldiği o yüne doğru koşmaya başlamıştım bilmiyordum; fakat ilerledikçe kulağıma ulaşan hıçkırıkları duymak daha da kolaylaşıyor, netleşen ses ile yüreğime çöken acı daha da ağırlaşıyordu.

"Ömür" demiştim sonunda açık alanda gördüğüm cılız beden ile adımlarımı yavaşlatırken.

Gökyüzüne dönük bakışlarını bana çevirdiğinde, yüzüne düşen gölge yüzünden ifadesini görememiştim belki; ama iç çekişlerini hala duyabiliyordum.

Başta tek kelime etmeden öylece yüzüme bakmış, ardından ellerini yüzüne kapatarak tekrar ağlamaya başlamıştı.

Ne yapacağımı bilememiştim. Acısının sebebi benken, yarasına tekrar merhem olabilir miydim?

Ya da yanına gidip özür dilesem, onu bir daha asla bırakmayacağımı söylesem bana inanır, tekrar eskisi gibi olur muydu?

Ömür çok kırılırdı; ama çabuk affederdi. Bunun için özür dilemeniz yeterliydi.

Ben de öyle yapmıştım. İyi niyetinden faydalanmıştım. Sadece aceleyle yanına gitmiş, yüzünü göğsüme bastırarak, ağlamasına izin vermiştim. Sonra da özür dilemiş ve onu sevdiğimi söylemiştim.

İtiraf etmeliyim ki bir karşılığı, ya da affedilmeyi hiçbir şekilde hak etmiyordum. Affedilmez bir şey yapmıştım. Kendimi onun yerine koyduğumda, aynı şeyi yaşayan kişi ben olsaydım ne yapardım diye düşünüyorum bazen. Bu bana kendimi daha da suçlu hissettiriyor. Gösterdiği sevgiyi asla hak etmediğimi düşünüyorum. Hiçbir şeyi hak etmedim; ama benim kendimden vaz geçtiğim zamanlarda bile Ömür benden asla vaz geçmedi.

Bu yüzden bazı zamanlar, en başından beri bana yardım edenin o olduğunu düşünüyordum. Dışarıdan, bana muhtaç olan oymuş gibi görünüyor olabilirdi; ama öyle değildi.

Ömür'e muhtaç olan bendim. Bu yüzden ilk gördüğüm andan itibaren iyi veya kötü bir bahane bulup her seferinde peşinden koşturmaya devam etmiştim.

Bu yüzden annem onun evden kaçtığını söylediğinde bir anda bir boşluğa düşmüş gibi hissetmiş, o boşluğu ise ancak onu bulup sarıldığımda doldurabilmiştim.

Ömür bir anda hayatımın anlamı haline gelmişti. Ondan öncesi, ya da onun olmadığı zamanlar önemsizdi. Vakit, sadece onunla geçirdiğim zaman güzeldi. 

SahipsizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin